Top
Ayşe Özek Karasu

Ayşe Özek Karasu

akarasu@htgazete.com.tr

13/06/2020

Rüzgar Gibi Geçti ne kelime, içi puf çikolata bile yasaklandı

Irkçılık karşıtı dalga köle tüccarlarının heykellerini kaidelerinden, Rüzgar Gibi Geçti filmiyle Little Britain komedi skeçlerini yayından indirdi, İsviçre’nin çikolatasına da uzandı. Aslında çikolata değil de, dibi waffle üstü çikolata kaplı marshmallow - hadi bizdeki içi köpük dışı kakaolu iki markayı söylemeyelim. Migros İsviçre, “Mohrenkopf” diye bilinen o ürünü ırkçı olduğu gerekçesiyle raftan indirdi. Irkçı çünkü, ürünün adını Türkçe kavramlara oturtursan “zenci kafası” ya da “arap başı” anlamına geliyor.

Alt tarafı yumurta akı, şeker, jelatin ve eritilmiş çikolatadan mamul masum bir tatlı ama taşıdığı isim, sömürgecilik döneminden kalma arkaik bir tarihi barındırıyor. Almanca “Mohr” sözcüğünün tam Türkçe karşılığı yok ama anlattığı kimlik “siyah ırk”. Ortaçağ’da Eski ve Orta Yüksek Almanca’da Moritanyalılara verilen isim; sonraki yüzyıllarda rengi koyu herkes için kullanılarak “Mağripli siyah, Arap” anlamına bürünüyor. Tatlının adında “Kopf” ile birleşince de işte o ırkçı karakter ortaya çıkıyor.

Ayıplı, arızalı bir deyiş olduğu için miyadı doluyor, 1960’lardan bu yana siyahları stereotip olarak damgalayan ayrımcı bir kavram olduğu için “Mohr” sözcüğü terkediliyor. Fakat bisküvi mi tatlı mı artık her neyse ürünün adı bir süre daha “Mohrenkopf” olarak hükmünü sürdürüyor. Birçok Avrupa dilinde bir zamanlar “zenci öpücüğü” gibi isimlerle anılan ürün, “köpüklü öpücük”, “çoko öpücük” ve benzeri tanımlara geçiş yapıyor, ancak İsviçreliler ısrarlı vazgeçmiyor köhnelikten. Hatta bazı markaların ambalajlarında “koca dudaklı burnu küpeli zenci” resimleri yer alıyor. (Bizim kakao katkılı Zambo sakızlarının ambalajındaki Afrikalı kadının kulağı küpeliydi sadece neyse ki.)

Bundan üç yıl önce İsviçre’de “Mohrenkopf” adının değiştirilmesi için kampanya başlatılıyor. Zamanın ruhu henüz olgunlaşmadığından talep geçersiz kalıyor. Hatta Migros’un satıştan çektiği ürünün imalatçısı Dubler adına change.org’da karşı kampanya açılıyor, ille de ismi değişmesin diye. Neticede “değişmesin” diyenlerin sayısı itirazcı imzaları geçiyor.

ABD’de George Floyd’un katli sonrası patlak veren ırkçılığa isyan dalgasında sosyal medyada “Mohrenkopf” ayıbının da anılması üzerine Migros derhal harekete geçiyor; “Son gelişmeler, bu ürünün provokatif bulunabileceğini gösteriyor, bu nedenle satışına son veriyoruz” açıklaması yapıyor. Sadece Migros değil İsviçre’nin diğer bir perakende zinciri Manor da “Richterich” marka “Mohrenkopf”ları raftan indiriyor.

Richterich markasının ürünleri de raftan indirildi.

“OTHELLO, ARABIN İNTİKAMI”

Mohr’un İngilizce karşılığı “moor”; o dilde de köhnemiş olduğu için kullanılmıyor ama Shakespeare’in Othello’sundan malumumuz, Venedik koloni ordusunun Mağripli komutanının trajedisini anlatan oyunun adı “The Tragedy of Othello, the Moor of Venice”dir. Darülbedayi’nin ilk öğrencilerinden olan Kamil Rıza bey ki “Othello Kamil” diye de anılırdı, yıllarca kumpanyasıyla Anadolu’yu dolaşıp oyunu sahneler, “Arabın İntikamı” adıyla.

Sezen Cumhur Önal bugün Müzik Yelpazesi’ne devam etse, Nat King Cole’u öyle sunamazdı herhalde. Her ne kadar sempati ve hayranlıkla da olsa “çikolata renkli sanatçı” tanımı, ayrımcı tabiatıyla zamanın ruhuna uymazdı. Çoktan uymuyordu da George Floyd miladı sonrası hiç uymazdı.

Kenter’lerin radyo skeçleri Uğurlugil Ailesi’nin Arap Bacısı da olmazdı bugün. Tevfik Gelenbe’nin sesinden tanıştığımız Nurcihan Bacı Kalfa’nın tuhaf bir aksanı vardı. Eski zamanların konaklarında dillenen öyle bir halayık aksanı mı vardı, hiçbir fikrim yok. Ama çocukken radyodan kulağıma çalınırdı. Sonraları TRT dizisi olunca acemice siyaha boyanmak suretiyle Arap Bacı’nın sadece aksanı değil, sureti de hayat bulmuştu. Toplumca yabancı olduğumuz Afrikalı siyahların topu “Arap”tı, “gündüz feneri”ydi. Obama’ya “Arap çocuk” diyen anneannemin ırkçı olduğunu iddia etmem elbette ama o tanımın etnik hata bir yana, siyaseten doğru olmadığı kesin.

FİLM, TARİHİ İZAHATLA GERİ DÖNECEK

Arap Bacı tabii ki köle muamelesi görmüyordu, Uğurlugil ailesinin emektarıydı ama Rüzgar Gibi Geçti’nin “Mammy”si gibi efendilerine sadakat ve biteviye hizmetten öte kimliği, benliği olmayan bir karakter miydi acaba? Soru işaretinin nedeni, skeç konularını hatırlamadığım için.

Margaret Mitchell’in çok satan romanından uyarlanan Rüzgar Gibi Geçti, “bol Oscarlı unutulmaz klasik” gibi ünvanlarla anılmasına karşın, beyaz ırkçı tarih görüşünü yansıttığı için nice zamandır eleştiriliyordu. Topraklarından koparılarak köleleştirilen Afrikalıların halinden memnun kıt akıllı insanlar olarak gösterilmesi hakikatle uyuşmuyordu. Tarihçilere göre filmde hakikatle bağdaşan tek sahne Scarlett’i canlandıran Vivien Leigh’in bir köleyi tokatladığı sahneydi. George Floyd dalgasında HBO Max tarafından, etnik ve ırkçı önyargıları yansıttığı gerekçesiyle yayından çekildi.

İç savaşı kaybeden köleci Konfederasyon devletlerinin ayrılıkçılığını kahramanca ve hatta yurtsever eylem sayan tarih görüşünü halen savunan muhafazakar cephe film yasağına da cephe aldı. “Kadınların cinsel obje olarak kullanıldığı bütün filmleri de kaldıralım mı? Geriye ne kalır o zaman” şeklinde haklı tepkiler geldi. Şu bakımdan haklı, tarihi ya da güncel toplumsal ayıpları örtüp ortadan kaldıran otosansürle bir yere varılamaz.

Mammy'yi canlandıran Hattie McDaniel, ilk Oscar kazanan siyah olarak tarihe geçti, ancak kariyeri 'siyah hizmetkar' rolünden öteye geçemedi.

Ancak filmi kaldıran HBO Max’ın fırsatçı kahramanlığının şöyle bir etkisi de oldu; şahsen sıkıcı bulduğum Rüzgar Gibi Geçti, iTunes satışlarında aniden ikinci sıraya yükseldi, bilmeyenlerin merakından. Şimdi Washington Post’un haberine göre WarnerMedia, gösterim öncesi bir tarihçinin sunumuyla filmi yeniden servise koyacak. Kölecilik ve Afrika kökenli Amerikalılar tarihi konusunda uzman akademisyen, tarihi gerçeklere ışık tutacak, film öyle seyredilecek. Artık her film öyle izahatla başlarsa, işimiz zor. Mesela "Gotfather"ı "Siz filmin epik ruhuna aldanmayın, aslında mafya çok fenadır" diye seyretmek gibi...

ZALİM KOMEDİYE SON

Rüzgar Gibi Geçti’ye oranla daha az ses getirdi ama BBC iPlayer, Netflix ve Britbox da “Little Britain”ı “Artık zamanlar değişti” diyerek servisten geri çekti. Sebebi, abartılı bir siyah kadın tiplemesiyle ırkçılık. BBC dizisi olarak 2003-2008 arasında yayınlanan komedi şovunun çoğu bölümünü geçen yıllarda seyrettim ve açık söylüyorum çok güldüm. Fakat pek çok eleştirmene göre, dizinin kaldırılmasında geç bile kalındı. Ancak geçmişi bu şekilde ortadan kaldırmak, önyargıların kökünü de kurutur mu? Bunu sorgulayanlar da var.

David Walliams (solda) ve Matt Lucas'a göre zamanında yaptıkları iş "zalim komedi".

Çünkü İngiliz komedi ikilisi David Walliams ve Matt Lucas’ın farklı etnik köken ve cinsiyetten tiplemelerle kılıktan kılığa girerek canlandırdığı karakterler arasında siyah ötesi kimler yok ki; arkadaşını sömüren hilebaz (sözde) engelli, evde kalmış kız kuruları, köyün tek eşcinseli olmaya ihtiraslı ahmak bir gey, ıslah olmayan tımarhane delisi, başbakana delicesine aşık danışman Sebastian, varoş kızı Vicky, kendi cüssesine bakmadan şişmanları aşağılayan kilo savaşçıları destek grubunun kadın lideri … Aslında hedefte olan bu karakterler değil, tam tersine toplumsal önyargıların alaya alınması. Ancak hayli zalimce ve can yakıcı.

Nitekim Matt Lucas bugün değil, üç yıl kadar önce nedamet getirmiş, “Geriye dönüp Little Britain’ı tekrar yapacak olsam, travestilerle ilgili esprilere girişmem, siyah karakterleri oynamazdım. Aslına bakılırsa o tür zalim komediyi bugün yapmam” demişti. Çünkü artık kültürel iklime uygun değildi.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp