Top
Ali Esad Göksel

Ali Esad Göksel

aliesadgoksel@htgazete.com.tr

29/11/2019

Melek Hanımlar

 

      Baştan söylemiş olayım.

      Büyük konuşmayasınız...

      Tekzip hızla geliveriyor.

      O nedenle: Aman dikkat!

 

      Ezcümle demem şudur:

      İstatistik bilimi ne der?

      Umum nicedir bilemem.

      Ama ben açığa düştüm...

 

      Bakınız sıra sıra arz edeyim...

      Bir: Kalabalıktan hazzetmem.

      İki: Gürültüye dayanamam.

      Üç: Sinemaya titizlenirim...

 

      Bunu az biraz açmalıyım.

      Öyle ya: O ne demek?

      Filmi bilmeyi isterim ki:

      Sürprizsiz kalabileyim!

 

      Aynı dipnotuna devam:

      Bir filmi nasıl bilirim?

      Rejisörü kafama uyar.

      Oyunculara aşinayımdır.

 

      Bir ihtimal daha vardır:

      Konu baştan çıkarıcıdır...

      Ya da filmin bir bölümü?

      Duyar gibiyim: O ne ola?

 

      Anlatılanların bazıları...

      Ve yahut bir bölümü:

      Merakınıza muciptir...

      O faslı görmek istersiniz.

           GÜRÜLTÜLÜ

 

      Yazının girişi uzun oldu.

       Farkındayım. Özrüm var.

       Sizlere de... Kendime de.

       Kalktım bir filme gittim.

 

       Daha yola koyulmuşken.

       İçimden sormada idim...

       Emin misin? Ya tuhaf...

       Hesapsız bir hikaye ise?

 

       “Nihat Yücel’i” iyi tanırım.

       Hem de uzun zamandır...

       Kendimi şanslı hissederim.

       Turizmimiz için “değerdir”.

 

       Geçen hafta başı aradı.

       Ve de tekrar müjdeledi:

       O film var ya, anlatmıştım.

       “Otel” de oyunculardan...

 

       Four Seasons Sultanahmet...

       İlk “göz ağrılarımdan” biridir.

       Bahtlı bir oteldir: Her şeyi ile...

       Yeri, daha ne olsun: Çok iyi!

 

       Bir otel... Bir turist için nefes kesici!

       Yarımadanın en güzel noktalarından.

       Ayasofya, Marmara arasına yerleşmiş.

       Terasları açık ara favorimdir. O kadar!

 

       Açıldığı günden beri:

       Mutfak Şefleri başta.

       Ekibi ve Yöneticileri...

       Her daim iyi oldular!

 

       Bir yarımada aşığı olarak.

       Sokak sokak turlamışlığım

       Avare avare bakındığım...

       Ev  sorup aradığım vakidir.

 

       Daha da ne olsun isterim?

       Bizim “tarihi yarımadamız”...

       Hollywood’da sahne almış:

       İşte defacto vukuat budur!

 

       Vallahi ve Billahi!

       Meraklardayım ...

       Öyle ya? Bizimki...

       Nasıl gözüktü acep.

Çarli'nin Melekleri

 

      KONUMUZ NE İDİ

 

        Hani malum laf var. Biliyorsunuz.

        Gittim. Gördüm. Ve bir şey daha.

        Ben bilemedim. Aklım karıştı da.

        Bir film gördüm. Dünyam değişti.

 

        Film neden mi bahsediyor.

        Anlamadım. Yemin olsun ki.

        Dört tane kız var. Ortalıkta.

        Kararsızlar. Döğüşüyor gibi...

 

        Ve ulvi hedefler var...

        İtiş kakış iyi dünya için.

        Elbette görev ayrımı net.

        İyiler de var. Kötüler de...

 

        Film şöyle başlıyor:

        Şuhça giyinmiş kız...

        Uzakdoğu temalı oğlan.

        Konuşuyorlar gibi –mi?

 

        Kız “bağımsız”...

        Adeta “kişilikli”.

        Sözel de yani.

        Ya görüntüsü?

 Kızımıza bakan?

        Orasını kavrayamadım.

        Biraz karışık... Vallahi!

        Uzakdoğu temalı maço:

        Bizim kıza sözlü tacizde!

 

        Emansipe kızımız?

        Stilettoyu sıyırıyor.

        Ve peşreve geçiyor.

        Cazgırlar da orada...

 

        Ya biz fakirlere: Ne ola?

        “Dur bakalım” halindeyiz.

        Emansipe kızımızın ise.

        Kispeti dağılmış durumda!

 

        Ve derken bizim kız...

        Çekiveriyor peşkavazı:

        Çekik gözün boynuna...

        Röntgenci cazgırlarımız?

 

        Onlar da kararsızlar...

        “Hadi bre”mi deseler.

        Müdahil mi olsalar?

        Bıraksalar daha iyi...

 

        Tam bir er meydanı.

        Sonu ne mi oldu?

        Hiçbir şey! Yeminle...

        Üç kız daha geldi!

 

        Öyle sandığınız gibi değil...

        Saint Pauli falan. Yok valla.

        Karga tulumba. Sokak arası.

        Herkes tuttuğunu: Dövüyor.

 

        Bu arada unutulmaya:

        Emansipe helikopterde!

        El ede ede uçuverdi işte.

        Sonra? Diğer sahneler...

 

        Bu film bitince. Anladım:

        Nihat’ı daha çok sevdim!

        Filmden aklımda kalan:

        Tarihi Yarımada başrolde!

 

      WOODY WOODPECKER

 

      Film bitince nefeslendim...

      Geçiyor. İnsan toparlanıyor.

Mourad ile karşılaştım...

      Tarek Bey İstanbullu oldu.

 

      Four Seasons Bölge Sorumlusu.

      Nazik ve temkinli bir yöneticidir..

      İncelik göstererek soruvermesin mi:

      Filmi nasıl buldun? Kısaca anlattım.

 

      “Oteli gösteriyor”.

      Üstüne üstlük:

      “Tarihi Yarımada”.

      Ve uzun uzun...

 

      Yani her şey iyi!

      Ve yerli yerinde.

      Yüzüme baktı.

      Bir şey demedi.

 

      Demiştik ya.

      Kibar adam.

      Ve fakat ben:

      Affetmedim!

 

      “Bakın” dedim ...

      Üzerinize afiyet!

      Yani bende de:

      Ne filmler var...

 

      “Çok ilginç!”

      Demesin mi?

      Soluklandı:

      “Konuşuruz.”

 

       Oysa ben ciddiyim.

       “Barselona” var...

       Bir de “Paris” var.

       Woody malumunuz.

 

       “ Haydi İstanbul! ”

       Tam zamanı şimdi...

       Bu şehri anlatmak:

       Boynumuzun borcu!

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları