Top
Ali Esad Göksel

Ali Esad Göksel

aliesadgoksel@htgazete.com.tr

29/06/2019

Sihrin masalı

“Biyoloji, coğrafya dersleri” var ya.Hani binlerce şey öğretilir. Öğretilir ne! Yutacaksınız…Kelimesi kelimesine ezberlettirilir.

Ama bir tuhaflığa dikkat:Elbette hatırınızda olmalı…Sağımızda solumuzda ne yetişir… Ne yaşar? Kimse söz etmez.

Hala şaşar dururum.Hafızama nakşolmuş: Epey bir zaman öncesi… Ormandayız. Dolanıyoruz

Yürümeye gelmişiz. Bir de “İtalyan gelinimiz” var.Çığlıklar atarak duruyor. Nerede ise her üç dakikada bir…

Biraz hayret, biraz sevinç terkipli. Mevcut Türk nüfusa soruyor. “Bunun Türkçe ismi ne?”Az biraz alaycı bir eda ile…

Mantarlar, otlar, yabani çiçekler... Çoğunu bilemiyoruz. Hiçbirimiz!Bu cehalet kişisel ölçekte değil…Belli ki toplumsal bir dert...

O kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum. Düşünün bir kere, ne haldeyizKaç yıl bize neler ezberletilmiş. Muhtelif böcekler, hayvanlar…

İç organları, sindirim sistemleri... Hepsini sular seller gibi biliyoruz. ..Ama ne görsek, çoğundan bihaberiz. Oysa o orman bizim, otlar da.

MÜLKİYET BİLGİDİR

Belki on bin yıldır. Oradalar. Ama emin olun, bize ait değiller.Ne olduklarını bilemezsek...Ve onları kullanamazsak…

O otlar, o orman bizim değil ki…Geçende bir kitap arıyorum.Aramadığım eski tanıdıklara rastladım.Ne kadar hoştur. Dalar kaybolursunuz.

Bir hasret giderme seansına dalarsınız.Zaman geçmiş ama, her şey taptaze.Konuşacak o kadar çok şey var ki…Daha ne olsun. Varsın diğerleri dursun

Az bekleyiversin. İşte bu da o fasıldan.. Bir Ot Masalı, Tijen İnaltong yazmış… Bu nasıl bir kitap biliyor musunuz? Başta, söze başlarken ortaya döktüklerim orada…

Dizi dizi ne kadar derdimiz varsa, hepsine deva... “Otların sihirli masal dünyasında” neler neler var…Sakın ha unutmayasınız.Mülkiyet dediğimiz var ya…

“Mal sahibi mülk sahibi…Hani bunun ilk sahibi ?”Bu çok derin sualin cevabı şu:Bilgi! Ne kadar biliyorsanız…

O kadar sahipsiniz. Böyle biline…Bir de şu var. Aman dikkat.Amerika Birleşik Devletleri…2020 seçimleri adayları anlatıyor.

Bila istisna tümünün derdi aynı:“İklim Değişikliği”! Bu ne demek…Nihayet uyanıyoruz. Çok şükür…Doğa bizi terk etmeden fark etmeliyiz.

Teyakkuza geçme zamanı.Korumalı, hem de doğaya dönmeliyiz…Unutmayın, doğa ile var olduk.Devamın sırrı da orada…

BİR HAZİNE

Acıot: Acılığına rağmen çok sevilirAdaçayı: En sevdiğimiz bitkisel çayAhlat: İyisini ayılar yerAlıç: Çok olursa kış zor geçerArapsaçı: Rakı sevenlerin tercih ettiği otBambul: Ayvalık’ta çok bulunurBiberiye: Akdeniz'in sevgili lezzetiBöğürtlen: Çit bitkisi, şifa bitkisiÇam fıstığı: Reçine kokulu fıstıkÇiğdem: Baharın müjdecisiÇiriş: Kökünden zamk yapılan bir bitkiDağ çileği: Ormanların mis kokulusuDağlama: Bir ege spesiyalitesiDefne: Tanrıların baş tacı ettiği ağaçDeniz börülcesi: Denize sevdalı bir otEbegümeci: Yedim yedim karnımı şişirdimEşek marulu: Süt veren anneler içinFesleğen: Makarnaya çorbayaFrenk inciri: Ege’nin dikenli gülüGelincik: Yol kenarının narin, kırmızı geliniGünlük: Dünya’da en çok Muğla’da yetişiyor.Hardalotu: Sosunu yeriz ama otunu bilmeyizHindiba: Harika bir karaciğer temizleyicisiHodan: Karadenizlinin vazgeçilmez otlarındanHoşkıran: Yeni tanıdığım bir otIsırgan: Yaksa da elletmese de vazgeçmeyiz ondanIşkın: Doğunun muzuİğnelik: Değişik kokulu bir otKapari: Osmanlı Mutfağı’na turşusuyla girmiş olan bir bitkiKaramuk: Aşıkları doyuran meyveKarayemiş: Laz'ın kirazıKayakoruğu: Denizin yakaladıkları kayalıkların çalısıKazayağı: Gölgelerin gülüKeçiboynuzu: Şeker yokken o vardıKekik: Dağların parfümüKenger: Çok işlevli ama dikenliKestane: Kış aylarının habercisiKızılcık: Çiçeği ilk açan, meyvesi son olgunlaşan ağaçKişkiş: Adı güzel, kendi şirinKişniş: Görüntüsü maydanoza benzese de tadı çok farklıKocayemiş: Sonbaharın altın topuKöremen: Yetiştirilmişini bulamazsanız yabanisini yiyinKuş ekmeği: Çocukların sevdiği bir otKuş yüreği: Kuşlarla özdeşleşmiş bir minik otKuşburnu: Gülgillerin bir C vitamini deposuKuzukulağı: Ekşilikte limondan aşağı kalmazLabada: Hıdrellezle özdeş bir bitkiMadımak: Türkülere, manilere giren otMendek: Giresun ve Ordu’ya mahsus bir otMenengiç: Kahvesi çok lezzetlidirMercanköşk: Sevgi buketinden bir tutamMeyankökü: Öksürüğü kesen şekerli bitkiMürver: Her şeyinden yararlanılan bir bitkiNane: Yolculukları kolaylaştırırSafran: Adını bir kente veren çiçekSakız: Ege’yle özdeşleşmiş bir ağaçSalep: Kış aylarının sevgili içeceğiSarıot: Köklerinden sarı bir süt akarSemizotu: Bahçelerde istenmez ama çok besleyicidirSilcan: Her bölgede kendine hayran bulmuşturSirken: Ispanakla dost bir otSu kazayağı: Kereviz kokulu su otuSu teresi: O dere kenarlarını severSumak: Doğunun ekşide tercihiTarhun: Küçük ejderTekesakalı: En sakallı otTilkişen: En sevdiğim otTurpotu: Mandalina ağaçlarını çok severYaban mersini: Bir ile adını veren bitkiYabani pancar: Ispanakgillerin sevgili yabanisiZeytin: Erimiş güneş ışığının hammaddesi

AL-KIRMIZI GELİN

Otlardan birini seçip, sunuyorum:

“Gelincik:Bahar gelip yola döküldüğünüzde, gelinciklerin narin salınımları ile hülyalara dalmaz mısınız? Çocukken gelinciklerin yapraklarından gelinler yapmaz mıydınız? Buz gibi gelincik şuruplarını yudumlayabildiniz mi çocukluğunuzda?Anadolu’nun kırı bayırı, taşı toprağı öylesine güzelleşir…Öylesine coşar ki baharda, siz de dayanamaz doğadaki coşkuya katılırsınız, Bırakırsınız kendinizi toprağın altına, moruna, yeşiline, sarısına. Dağ taş papatya tarlası olur bir dönem. Sonra papatyaların bitmesine yakın gelincikler çıkar, Hasret giderirler bir yıldır görüşememiş dostlar gibi. Aralarda sarı çiçekleri ile hindibalar, mor çiçekleri ile menekşeler…Pembeli morlu suratlarıyla orkideler, çiğdemler, süsenler karşılar sizi. Şansınız varsa gelinciğin akrabası haşhaşlarla dolu tarlaları görürsünüz İç Ege’de Uşak’ta, Afyon’da; Burdur’da yol kenarları laleler gibi salınan haşhaş çiçekleri ile doludur. Kimi beyaz, kim mor çiçeklerdir.Gelincik gözümüzü gönlümüzü açar baktığımızda. O güzel çiçekleri çıktığında seyretmeye doyamadığımız gelinciklerden şurup yaparız, Macun yapar, ilaç yaparız da çiçeklenmeden önce de işe yaradığını çoğumuz bilmeyiz. Tüm yurtta yeşil yaprakları yenir gelinciğin. Hem de afiyetle. Böreğe konur, kavurmaya konur, yemeği yapılır, Körpeyse yufkaya sarılıp çiğ yenir, salataya konur. Yurdumuz insanı o renkli yaşamını eteğindeki, kilimindeki desene işler... Oymasındaki işe olduğu kadar otlara verdiği adlara da yansıtır. “Aşotu” der Gaziantepli… “Gelineli” der Adanalı…Antalya’da “düğmeli ot” denir, “Hüddüdü” adını alır Dörtyol’da. Bodrum’da ve Aydın’da ise “gapçık” denilir.

DÜĞMELİ  OT

Antalya‘dayız.Falezlerin üzerinde…Körfez altımızda…Kulağımızda Fazıl Say.

“Akra  Caz Festival“Artık bir gelenek: Yerleşti…“Truva Sonatı“Müziğin şiiri işte bu…

Mutfağa dalıyorum.Aşçıbaşı esirim…Bir muradım var :O da “doğanın şiiri!”

Bakın gelinciği yazanlara…Onlar da Falezliler ! Aynı coğrafyadanlar...Bu düğmeli ot orada idi…

“Sıcacık buğular çıkan kanların damladığıYerde bitmiş gelincik çiçekleriO çiçekler ki baharla gelirBaharla giderlermiş o günden beri”

Türkiye’de on altı türü olan gelincik bir Akdeniz Bitkisi. Milattan önce 2500 yılına ait bir Mısır mezarında tohumları bulunmuş. Gelinciğin taç yaprakları öksürük kesici, göğsü yumuşatıcı, yatıştırıcı ve hafif uyutucu etkilere sahip…Macunlar, şuruplar ve çaylar yapılıp içilir gelincik yapraklarından.Osmanlı Sarayı’nda önemli günlerden biri  ‘ot gecesi’nin başrol oyuncularından biri gelincik… Kaynatılan macunuyla… Beyhan Çubukçu bu geleneği anlatıyor:“Topkapı Sarayı’nda senede bir helvahane ocağında ilkbaharda nane, darıfülfül, havlıcan, gül ve gelincik macunları büyük kazanlarda kaynatılırdı. Bunların pişirildiği geceye ‘ot gecesi’ denirdi. Bu gecede helvahane ocağında incesaz, hokkabaz ve karagöz bulunurdu.Ocaklılar sabaha kadar eğlenirdi. Pişen macunlar önce Padişah için ayrılırdı…”

Esirimi unutmadınız: Mutfaktayız. Aşçıbaşı!Hadiye Fahriye’nin “gelincik şurubunu” naklediyorum:

“Gelincik yaprakları balada tarif olunduğu veçhile limon suyu ile ezilir. Diğer baharat ile beraber şeker kıvamına gelmezden evvel konularak bir iki taşım kaynatılır. Badehu tülbentten süzülerek tekrar ateşe vaz ile şurup haline gelinceye değin kaynatılır … Soğuyunca şişelere doldurularak kaldırılır. Bu da balada tarif olunan reçel gibi havvas-i şifaiyeyi haiz güzel bir meşrubdur.”

Elimde düğmeli ot şurubu, kulaklarımda Fazıl’ın Sonatı, kafamda II. Mehmed Truva’da ne dedi idi…

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları