Top
Ali Esad Göksel

Ali Esad Göksel

aliesadgoksel@htgazete.com.tr

16/02/2019

Sushi-sever Türkler davul başında

 

Geçtiğimiz hafta Londra’da idim.

Japon “KODO Davulları” da orada idiler.

Dünya turnesinin Londra durağındalar…

Performansları ile yeri göğü inletiyorlar…

 

Sakın fiziki bir vakıadan söz ediyoruz sanılmaya.

Bu bir bilek güreşi adeta…

'Kültür emperyalizmi' lafı gençliğimizde kaldı…

Kaldı mı acaba? Bence hayır: Tam saha pres bastırıyor.

 

Verilen arada Londra’da Brexit'ten bunalmış dostlar ile konuşuyoruz:

Bu “kapalı ada kültürleri” birbirlerine ne söylüyorlar?

Öyle ya hem “İngilizler” hem de “Japonlar” aslında “ada kültürleri”.

Yoksa benzer tarafları var mı? Olabilir mi?

 

Muhabbetin ikinci basamağı kaçınılmaz yere geliyor

“Türkler” ve “Japonlar”?

Parmaklarımı kavuşturup dilek diliyorum:

“Aranız nasıl” diye sormasınlar?

 

Elbette soruyorlar.

İngilizler el yordamı ile bile olsa bilmedeler.

Hassasiyet nerede ve nasıl kaşınır?

Malumunuz Japonya işgücüne ihtiyaç duymakta…

 

Ve de an itibari ile beyanda bulundu.

Bütün dünyadan işçi almayı arzu ediyoruz.

Tamam mı? Keşke olsa idi:

Cevval ahalimiz oraya da intikal ederdi.

 

Ve Cumhuriyetimizin “yüzüncü yıl hedefleri” listesi var ya…

İşte o liste ve müstakbel 'yüzüncü yıl marşı’na şu da girerdi:

“En az onbin adet Türk kanı taşıyan çekik gözlü sabi…”

Nasıl uçuk bir hedef mi? Ne münasebet? Yapılabilinir gözüküyor.

 

Ama kabil değil. Hayır, hem de hiç değil. Neden mi?

Arz edelim: Çünkü Japonların işgücü davetiyesinin eki var…

Nasıl söylemeli? Bilemedim: Türk istemiyorlar.

İnanamadınız mı? Bizim Dışişleri Bakanlığı da sizin gibi…

 

Önce inanamamış.

Sonra da celallenmiş.

Japon elçiyi çağırmışlar;

Ne diye? Ne diyecekler?

 

Canım ne diye olacak?

Bilindik fırça seansı işte…

“Bize bunu nasıl yaparsınız.”

Doğrusu ben de yıkıldım…

 

Japonlar üzerine nevrotik şüphelere garkoldum.

Ne olur, ne olamaz…

Bu etraflı bir plan dahi olabilir?

Kendimize bir müttefik bulsak:

Carlos Ghosn olabilir mi?

 

MİDEDEN KALBE RUMBA DA RUMBA

 

Bakın her türlü şaka bir yana.

Ben bir Japon muhibbiyim.

Bu adamların adası beni çekiyor.

Gelmiş geçmiş bilumum kültürleri…

 

O minimalist yalın sade estetikleri

Benim için gerçekten baştan çıkarıcı.

Mimarilerinden mutfaklarına…

Tiyatrolarından modacılarına…

 

Meraktayım? Nasıl olup da ruhumuzu bu denli okşayabildiğini…

Yoksa diyorum, asparagas 2040 senaryolarının kökünde bu da mı var?

Toplumsal genlerdeki bu yakınlığı doğru okuyabilen sosyal tahliller?

Hani Japonya ile müttefik olup sağa sola musallat olacakmışız ya!

 

Hadi bu senaryolara “Amerikan Bilgisayar Oyunları” diyelim.

Zaten az kaldı. Göreceğiz… Peki ya midevi tercihlerimiz?

Giderek Japonya’dan yana seyretmesine ne buyurulur?

Geçenlerde okudum. Bakın Zaytung falan da değil.

 

“Sushi'den önce Türklerin ne ile beslendiğini soruşturuyor ve sayıyorlar...”

İstanbul’da tamı tamına 41 ayrı adreste sushi yeme imkanı tespit edilmiş.

Ne diyeyim… 41 kere maşaalah! Nazar değmesin!

Doğrudur. Peki diye soruyorlar, nedir bu Türklerin sushi aşkı?

 

Bunda çözülmeyecek ne var ki?

İstilacı Japon Emperyalizmi'nin planlı bir atağı ile karşı karşıyayız!

Bakın anlatayım. Çekik gözlüler önce şunu tespit ettiler:

Her Türk erkeğinin kalbine giden yol midesinden geçer.

 

Önce, noodle falan derken yavaş yavaş ürkütmeden alıştırdılar

Sonra da oltayı attılar. Hatırlar mısınız

Türkiye’de evlenmek isteyen “Japon kızı Kuni” izdiham yaratmıştı.

Kuni Yenge'ye ben varım diyen 150 küsur talip, bu stratejinin sağlaması değil mi?

 

Bakın, her şey bir yana; bu japon mutfağı meselesinde çok ibretler var.

Japon Mutfağı bizde de yükseliyor.

Evet. Ama dünyada zaten çoktandır en üstte!

Bunu dünyanın dört köşesinde izleyebilirsiniz.

 

New York, Londra, Paris ve Berlin'de Japon Mutfağı mevcut.

Sushi barları da. Ve elbette Japonya'da da varlar…

Bunu komiklik olsun diye söylüyor değilim.

Japonya'daki sushi ile dünyanın sağında, solundakiler aynı şey değil ki!

 

Bu sushiler arasında farklar olduğuna getireceğim sözü.

Sushi Japon mutfağının en çok tanınan yemeği, bu kesin.

Buna karşın hemen eklemeliyim ki çoğu yerde gördükleriniz sushi değil.

Örneğin New York'un 3. Caddesinde, ya da Londra'da Soho'da sunulanlar…

 

"Japon Gastronomi Samuraileri" bunlara başını çevirip bakmıyor bile!

Peki ama gerçekten nasıl oldu da Japon'lar böylesine gözde oldular?

Japon kültüründeki "harmoni, sadelik ve saygı" üçlüsü var ya…

Batının modern-post modern itiş kakışının ortasına müsekkin gibi düştü.

 

Biz Türkler ise Japonların doğuda bize ne denli yakın olduğunu farkında değildik.

Dolayısı ile onları mutad batı üzerinden keşfettik.

Japon Mutfağı, ait olduğu kültürün elçisi gibi.

Arkasında modacısı, sinemacısı, mimarı, kaligrafısi ile duruyor:

 

Tanıtım işi bir topyekûn kültür ihracı.

Çok ibret var dedik ya, elbette görmek, anlamak isteyenlere.

Ankara'daki değerli büyüklerimiz için söylüyoruz.

Onlar ki Türkiye'nin tanıtımı ile meşguller?

 Sushi hazırlanıyor. 

 

JOKER YOK: WASABİ ASLINDA NEDİR?

 

Sushi'nin ne olduğunu ben Tokyo'da, Kyoto'da, en nihayet Kobe'de öğrendim.

15 yılı geçti: Osmanlı-Türk Kültürü üzerine konferans vermek üzere Tokyo’ya gitmiştim

Japonya'da bizi ağırlayan Gastronomi Dünyası Samurai'leri bir sofra hazırlattılar.

Orada yediğim olağanüstü sushileri bugün gibi hatırlıyorum.

"Son Hanedan" ev sahibemiz gözümün önünden hiç gitmedi...

 

Sushi'nin ana malzemesi olan pirinci İsa'dan 300 yıl önce Çin'den aldıklarını biliyoruz.

8. yüzyılda et yemek halen yasakken sushi'nin atası sofralardaydı.

Yine soya sosunun bu dönemde Asya'dan geldiğini biliyoruz.

Bugün bile en iyisi Tayland'da yapılmakta, “nam pla …”

 

Heian Hanedanı boyunca "primit ve" /bir cins sushi en sevilen yemekdi.

Yine bu hanedan başkenti Nara'dan Kyoto'ya taşımış idi.

Bu aristokrasinin mutfak kültürünü daha sofistike bir hale sokmasına da vesile oldu.

"Kyo ryori" /Kyoto Mutfağı bugün de Japon Mutfağı'nın doruğu..

.

Son dönemde, Edo Hanedanı boyunca sushi "nigiri-zushi" formuna kavuştu.

Dönemin bilgesi Edokko'nun en gözde yemeği olarak, bütün ülkede moda haline geldi.

19. yüzyıldan beri ufak tefek değişikliklerle günümüze ulaşan belli başlı sushi'ler hangileri?

Maguro/ Tuna Balığı, Ika/ Mürekkep, Tako/ Ahtapot, Ikura/ Somon / Ebi/ Karides, Amaebi/ Çiğ karides, Tamago/ Yumurta ilk akla gelenler…

 

Çeşitli bölgelerin marifetleri sushi'ye yansır.

Japonya'nın en iyisi Kyoto yakınlarındaki Edomaezushidir.

Osaka'da Oshizushi, Kyoto'da Sabano bozushi de en gözde sushilerdir.

Bunların mahareti mahallindeki malzemenin kalite ve tazeliğidir

 

Sushi'nin hazırlanışında sushi aşçısı/ustası sushi pilavını eli ile biçimlendirir.

Az miktarda wasabi'yi fevkalade özenle kesilmiş ince balığın üstüne sürer.

Parmaklarını kullanarak pilavla yapıştırır.

Wasabi yerine bazı durumlarda zencefil de kullanılabilir.

 

Çubuklarla olduğu kadar, el ile de yenilebilir.

Soya sosuna, ya da wasabili soya sosuna batırılarak yenir.

Elbette, çok soya çekmemesi için balık tarafından dokundurulur.

Peki wasabi nedir; onu sona bıraktık.

 

Çünkü bu turp benim favori "acım"!

Malum seyahatte Japonya'daki son gecemiz.

Çok özel bir sushi yemek istedik.

Elimizde de bir adres var.

Geleneksel sushi ustaları sokağı...

 

Kobe'de araya taraya bulduk.

4-5 kişilik bir sushi-bar.

Arkada bir akvaryum var.

Adam canlı karidesi alıyor.

 

Kesiyor, temizliyor, hazırlıyor ve servis ediyor.

Bu “kıyımı izlemek” bana bile fazla geldi.

Durumu hazmetmek için wasabi istedim.

Adam önüme küçük bir seramik koydu.

 

Ve de rende ile turbu alıp geldi.

Wasabi'nin ne olduğunu da, nasıl yendiğini de o gün öğrendim:

Gözlerimden yaşlar fışkırınca, acıdılar

"Öyle değil, tuttuğun nefesi, acıyı damağında hissedince bırakırsın" dediler.

 

Wasabi'nin aslını bulan bendeniz ,az daha isteyince, adam mutfağa seslendi.

Birkaç kişi perdeyi aralayıp, başlarını çıkarıp baktılar.

"Sadece wasabi yiyen biri var, bakın, siz de görün " diyesiymiş..

Hep birlikte adalarına düşmüş “gözleri yaşlı barbarı tavaf ettiler.”

Sake...

 

 

SONSÖZ

 

İstanbul'da bir Sushi-Bar/ Japon Lokantası patlaması mı var?

Bence daha yolun başındayız!

 

Bu arada şunu söyleyeyim.

Hiç bir yerde, "mönü'de bir sake listesi" yok, neden?

Ne bileyim, belki de yetkililerimiz sushi ile kımız içmeyi öneriyordur!

Sake nasıl saklanır...

 

Allah’tan soya sosuna karşı değiller.

Çünkü evet tuhaf ama, sake olmaksızın da Japon Mutfağı’ na kavalye bulunabiliyor.

Mesela muhtelif biralar ile…

Ama soya sosu, işte o olmadan olamıyor.

 

Şunu da söyleyelim. Soya deyip de geçmeyin.

Dört–beş asrını bildiğimiz bu sos aslında başlı başına bir konu.

Yani ufukta bir soya sosu yazısı görünüyor.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları