Top
Ali Esad Göksel

Ali Esad Göksel

aliesadgoksel@htgazete.com.tr

02/03/2019

Aile mezarlığında pembe rüyalar

 

İnişli çıkışlı “tango” Brüksel’e iyi geldi.

Açıkcası bir çeşit “zamk tesiri” yaptı

“İngilizlerin vazgeçilemezliği” ilgi çekici.

Meğer “kenardaki mevcudiyetleri” dahi yeter imiş.

 

“Brexit” bize apaçık şunu gösteriyor.

Topluluk ancak “yoğun bakım ile can bulmakta”.

Bu ne demek? Hatırlayacaksınız:

Herkes birbiri ile papaz… Son perde nasıldı?

 

“Fransız” ve “İtalyanlar” eski “Afrika hesaplarını” açtılar.

Karşılıklı büyükelçiler derdest olunmasın mı?

Ve dahi ”persona non grata ilan” olundular…

Bunlar daha hiçbir şey sayılmaz: “Adi vukuat!”

 

Evelallah; hele biz bir girelim!

İşte o zaman seyredeceğiz düğün derneği…

Mahir falcıya kök söktürür “şaşmaz kehanetimdir.”

Topluluk sıkıcı tekdüze bir yer olmaktan çıkacak.

 

Ve de “rengarenk olacaktır!”

Tedbirli bir yeniyetme falcı elbette detaya girmez.

Umumi hatlarla istikamet verir. Ve susar.

Ki siz meşrebinize göre kulvara yerleşesiniz…

 

Benimki de o hesap…

Ne renk olacak bilemem.

Bayrağımızın rengi mi?

Yok aman: girer girmez!

PEMBE KOTASI

 

Topluluk bir ara “pembe” oldu.

Şaka değil! Vallahi gerçek…

Bu yerel seçimlerdeki yeni muhabbet de değil.

Topluluk oralardan geçeli asır oldu, nerede ise…

 

Pembe rengin hakimiyeti ? Sanıyorum sene 2010…

Avrupa Topluluğu ilgi çekici, daha doğrusu ibret verici bir itiş kakışa sahne oldu.

Aslını isterseniz ortalığa yeni bir şey söylenmiş de değildi.

Fransızların şiddet ve nefret ile telin ettikleri bir fasıl idi:

 

Ama az durun, nefeslenin. Komşuluk bunun için varolagelmiştir.

Bask’lar malum İspanya ile Fransa arasında yerleşikler.

Deniz kenarında, hatırlayacaksınız: “San Sebastian” var ya…

Hani ETA teşkilatı, bildiniz… İki tarafı da sevmezler.

 

Ve de bu keyfiyet ve hisler karşılıklı.

Her iki taraf da “onları” yok hükmünde saymakta.

Oysa bu Bask Tayfası benim favorim. Ne diye?

Neden olacak menfaatlerim öyle icab ettiriyor da ondan.

 

Midesine düşkün herkes gibi Basklara muhabbetim sonsuz.

Basklar bence kesinlikle homo sapiens’in aşçı olanları.

Fransız ve İspanyollar benim ile aynı fikirde değiller. Olabilir.

Kıskanıyorlar bence: Elena Arzak’a söyledim, sarıldı, öptü…

 

Her ne ise; konu dağılmaya… Üzerinize afiyet:

Bu Basklar da kendi aralarında hizip sahibi insanlar.

“İspanyol Baskları’nın” antik çağdan beri kullandıkları bir yöntem var.

Beyaz ve kırmızı şarabı karıştırarak “Rosé” elde etmek!

 

Bu usul, yaşlı kıtanın sair yerlerinde ezelden beri yasaktı.

Topluluk uzun müzakereler sonunda bu yönteme yeşil ışık yaktı…

Ve Fransa’nın tüm itirazlarına rağmen olur verilmiş oldu: Ortalık karıştı...

Topluluk birbirine girdi. Elbette gelenekçi Fransızlar isyan ediyorlardı.

 

1775’ten beri Langeudoc’ta şarap yapan bir ailenin çocuğu P. Jeune…

Bakın diyordu: ”Şayet buna müsaade olunuyor ise”, diye sorup ekliyordu:

“Ne diye laboratuarlarımızda şarap yapmayalım? ” Ve vurucu son darbe:

Üzüme ihtiyaç yok ki! Alkol, su ve suni kokularla pekala şarap yapılabilir!”

 

Roze şarap, şarap içme geleneği henüz serpilen coğrafyamızda bir yeni.

Aslını isterseniz uzun yıllardır roze şaraplar yapılıyor.

Yine de Türkiye’de rozeye olan talebin seyri modalara tabi…

Yurt dışındaki pembe popülerliğine paralel bir seyir izlendiğini görebiliyoruz.

BÜYÜK JÜRİYE SÜRPRİZ

 

Aksi takdirde Kavaklıdere’nin Verona’daki başarısı daha çok ilgi çekebilirdi.

2005 yılında Vinitalia Uluslararası Şarap Yarışması’nda jürinin üyesi idim.

Yarışma uluslararası kurallara göre yapılıyor idi.

Noter eşliğinde şişeler kapatılıyor ve kör tadımın her türlü koşulu kontrol olunuyordu.

 

Açıkçası jürinin üyesi olarak bu kadar sevineceğimi düşünmemiştim

Hatta sonuçlardan gururlanacağımı aklımdan dahi geçirmemiştim.

Jürinin kör tadımda seçtiği roze şarabın isminin açıklanmasına sıra geldi.

Bu gün gibi hatırımda: Madalya kazanan şarabın ismini duymamıştım…

 

Diğer jüri üyelerinin takdir eden bakışlarını üzerimde hissedince şaşırdım.

Sıra dışı bir şey olduğu kesindi…

Nihayet ev sahibi italyan üye “tebrik ederim” dedi…

“Gerçekten çok güzel bir roze” diye ekleyince anladım.

 

Gözümün önünde, bir Türk şarabı “Lal” ödülü almıştı.

Jüri toplantısı bittikten sonra Ali Başman’ı arayıp kutladım.

Onun da ne denli sevindiğini hiç unutmuyorum.

Ama günün Türkiye’sinde değildik: Büyük ödül layık olduğu yankıyı uyandırmamıştı!

 

O yarışmanın bir diğer roze starı da López de Heredia’nın idi.

Crianza ile yapılmış sıra dışı bir şarabı ile büyük ödülü almıştı.

Diğer jüri üyelerine bu önemli şaraphaneyi ziyaret ettiğimi anlattım.

Ev sahibesi genç minyon İspanyol kadınla yediğim yemek hatırımda idi.

López de Heredia, eski şaraphanenin önüne bir tanıtım pavyonu yaptırdı; mimarı Zaha Hadid

 

 

López de Heredia İspanya’nın şampiyonlar liginden idi.

Elbette iddialı bir şaraphane olarak herkesin ilgisini çekmekte idi.

Fransa’daki floksera sırasında Fransız şarapçılar için fason imalat yapmıştı.

Bu iş için de demiryolu ile, dere arasına yerleşen “kurucu dede” bir efsane idi.

 

O yılların er meydanı Brüksel Fuarı’ndan üst üste altın madalyalarla dönmüştü…

Aile işi diye başlayan şarap imalat işi genişlemiş, kurumsallaşmıştı.

Ama bugün gibi kulaklarımda, en büyük sürpriz şu idi:

Torun Heredia’nın yemek yediğimiz mahal ile ilgili nefes kesici bir hikâyesi vardı…

 

DEDENİN KABRİ

 

Yemek masamız fazlaca loş, rutubetli ve sakral atmosferli kava kurulmuştu.

Bu dini mimarinin kimin tarafından yapıldığını sorunca gülmüştü esmer güzeli…

Heredia: “Biliyor musunuz” demişti, “bunu soran pek olmuyor.”

“Oysa ben anlatmak için can atıyorum. Dedem artık iyice yaşlanmıştı…”

 

“Ve ne zaman ki öteki tarafı da düşünür hale geldi… Eksantrik bir fikre saplandı.”

Dedem kendi yaptığı şarapların içine gömülmeyi arzu ediyordu…

Bu nedenle kavı (mahzeni) bir tarz crypta olarak inşa ettirdi.

Yani ölümsüzlük uykusunu mahzenin bu bölümünde geçirecekti…

 

Elbette yalnız kalmak da istemiyordu:

Sonsuz istirahatini gömülecek diğer aile fertleri ile birlikte geçirecekti.

Ama tuhaf bir şey oldu. Yerel otoriteler izin vermediler.

Sizin de dikkatinizi çeken bu sakral hava böyle oluştu.”

Aile kabristanı ve roze şaraplar...

Bir yandan dışarıdaki vicdansız yaza meydan okur mahzende idik.

Öte yandan bu özel iklimde konudan konuya atlanmakta idi…

Soğutulmuş kadehlerimizde serinletilmiş 1998 Gran Reserva ile yarenlik vakti idi…

Ya servis olunan Bask süt kuzuları? 

 

Kendimi mutasavver aile haziresinde hissedip ürperdiğim hala hatırımda.

Bütün bu olup bitenler içtiğimiz istisnai rozenin marifeti olabilir mi idi? Kim bilir?

New York Times’ın şarap yazarı Eric Asimov nasıl buyurmuş:

“İyi bir roze akıp giden, uçan bir hatıradan daha iyi olmalı.”

 

Roze bugün de tüm kışkırtıcılığı ile yaz mevsiminin baş aktörü değil mi?

Son yirmi yılımıza damga vuran sert macho kırmızılar.

Kitlelere beyaz şarapları geri planda tutturdular…

Ama şurası da küresel bir veri:  Diğer “gözde de nazenin roze…”

 

Jeune Premier’ler bence de sahnenin gerçek yıldızları.

Onları bu denli gözde kılan sadece moda oluşları da değil.

Sahne alışları aynı zamanda küresel ısınmaya da rast geldi ya.

Nisan ayından kasım ayına kuzey yarım kürenin çoğu köşesinde sahnedeler

 

Kırmızı şarap içmek, fakat bunu serin serin yudumlamak isteyenler var ya..

İşte bu vatandaşların kalbinde rozenin vazgeçilmez bir mevzii var.

Hele hele yeni rozelerin daha baskın karakterli üzümlerle yapıldığı düşünürseniz!

Tam maksada matuf! Adeta erotize olmuş ve soğutulmuş bir kırmızı içmektesiniz!

 

 

EYY YATIRIM ERBABI

 

Çoğu zamandır rozelerde şu üzümler de var :

Cabernet Sauvignon, Syrah, Merlot, Tempranillo

Ya da Kalecik Karası, Ada Karası ile karşılaşmak dahi sürpriz olmaktan çıktı.

Üstelik girmek arzusunda olduğumuz Avrupa Topluluğu'ndan da icazet çıktı ya!

 

Yatırım Erbabı’nı bilirsiniz. Kendileri her bir yerdeler.

Onlara bir muştu’m var: Roze fiyatları roket oldu. Bilesiniz!

Ya saklamak istemeyenler. Onlara da iyi haber:

“Artık daha ucuza daha iyi rozeler” için engel kalmadı.

Kim tutar pespembe hülyaları ve  uçarı ruhları!

 

 

 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları