Top
Abdurrahman Yıldırım

Abdurrahman Yıldırım

ayildirim@htgazete.com.tr

08/02/2019

Gelecek için korku ile umut yan yana

Ocakta yurt içi yerleşikler korunma ihtiyacıyla 7 milyar dolar alırken, Türkiye risk primi beşte bir oranında düştü, borsa da yüzde 20 arttı. Neden acaba?

Dün açıklanan TCMB verilerine göre yurt içi yerleşiklerin döviz hesapları bir haftada 2.26 milyar dolar daha artarak 168.25 milyar dolara yükseldi. Bu düzey, döviz hesaplarının rekora çıktığı  26 Ocak 2018’deki 170.34 milyar dolardan sonraki en yükseği. Ardından düşüşe geçen

döviz mevduatı Ağustos sonunda 152.04 milyar dolara kadar geriledi. Eylül ayından itibaren ağustos ayı kur şokunun etkisiyle yükselişe geçen döviz döviz hesapları 2018 yılını 161.02 milyar dolardan kapattı. 1 Şubat itibariyle 168.25 milyar dolara çıkan döviz hesapları bir ayda 7.22 milyar dolar veya yüzde 4.5 oranında arttı.

DÖVİZE TALEP BİREYLERDEN

-Geçen yıl şubat-ağustos arasındaki 7 aylık dönemde 18.4 milyar dolar azalan döviz mevduatı son 5 ayda ise 16.20 milyar dolar arttı. Daha da belirgin olan ise ocak ayındaki 7.22 milyar dolarlık artıştı. Dolar kurunun ortalama bazda artışının enflasyonun altında kaldığı bir ayda ne oldu da yerleşikler bu kadar döviz aldı?

-Bunun için öncelikle dövizi kimlerin aldığını belirtelim. Bitişikte yer alan Merkez Bankası verilerine göre ocak ayında 7.22 milyar dolarlık alımın 5.38 milyar doları gerçek kişilere ait. Tüzel kişilerin alımı ise 1.84 milyar dolarla düşük düzeyde gerçekleşti. Şirketlerin döviz varlıkları genelde ağustos sonrasında azalma eğilimi gösteriyor.

-Nitekim ocak ayında döviz hesaplarındaki artış gerçek kişilerin yüzde 5.6 olurken tüzel kişilerde  yüzde 2.9’da kaldı.

ENFLASYONDAN DÖVİZ Mİ KORUR?

-Özellikle gerçek kişilerin döviz almasında kurun  şok bir artış yapacağı korkusu olamaz. Çünkü ortalama dolar kurunun aylık artışı, TÜFE’nin altında kaldı. Ocak ayında TÜFE yüzde 1.06, ortalama dolar satış kuru da 1.03 arttı. Aralık ayında 5.3216 olan ortalama dolar kuru ocak ayında 5.3759’ye yükseldi.

-Esas itibariyle yurtiçi yerleşiklerin dövize olan ilgisi enflasyondan ve kur istikrarsızlığından korunmaya dayanır. Burada kur istikrarsızlığı korkusu azalmış olsa bile, enflasyon korkusu geçmiş değil. Nitekim ocak ayı gerçekleşmeleri de bunu gösterdi. Muhtemelen yılın ilk yarısında enflasyonda net bir düşüş eğilimi ortaya çıkmayabilir.

SİYASİ BELİRSİZLİKLERE KARŞI KORUMA

-Yurtiçi yerleşiklerin döviz karşısında bir başka davranış tarzı da, seçimlerin yapılacağı ve siyasi belirsizliklerin arttığı dönemlere dövizde yığınak yaparak girmek oluyor. Geçmişteki bütün genel ve yerel seçimlerde aynı eğilimi görüyoruz. Seçimler geride kalana kadar, hatta kısmen seçim sonrasına sarkacak şekilde yerleşikler döviz hesaplarında artırmaya devam ediyor.

YABANCILARIN TERSİNE HAREKET

-Yine yerleşiklerin bir başka klasikleşmiş davranış tarzı dövizi yabancıların satış yaptığı ve kurun gerilemesi aşamasında almak yönünde oluyor. Ya da yabancı satışları ile gerileyen döviz kurunun alınacak düzeye geldiğini düşünüyorlar. Matematik gereği de yerliler, yabancıların tersini yapması gerekiyor.

-2018 Ocak ayında olduğu gibi, bu ocakta da en güçlü sermaye girişinin yaşandığı ay oldu. Nasıl ki geçen yılın ocak ayı döviz hesapları 170.4 milyar dolar dolarla rekora çıkmıştı, bu ocak ayında da ikinci en yüksek düzeyini buldu. Merkez Bankası verileri, yabancıların sadece hisse senedi ve devlet borçlanma senetlerine 1 milyar doları geçen sermaye yatırımı yaptıklarını gösteriyor.

KURDA DENGELEYİCİ HAREKETLER BUNLAR

-Yabancıların Türkiye’ye yatırım yapmaları ve döviz arzını artırmaları, eğer yerleşikler alıcı olmasaydı kuru daha fazla düşürücü etki yapacaktı. Ocak ayını 5.37 ortalamadan değil de, belki 5.10’dan kapatacaktık. Bazı günler dolar 5 TL’nin altına sarkacaktı. Yerlilerin alımı kurun daha fazla düşmesini önledi.

-Bu anlamda döviz kurunda piyasa yapıcı özelliklerini yeniden ortaya koydular. Ağustos ayı sonuna kadar döviz hesapları gerilediğine göre yerleşikler sattı, yabancı parasını aldı ve Türkiye’den çıktı. Çıkamasaydı veya istediği dövizi bulamasaydı belki de kur daha da yüksek düzeyleri görecekti. Dolayısıyla ağustos sonuna kadar kurun artmasında, sonrasında ise kurun düşmesinde dengeleyici rol oynadılar.

BORSA NEYİ SATIN ALIYOR?

-Yerleşiklerin enflasyon karşısında korunma ve seçim nedeniyle dövize yönelmesine rağmen, Türkiye’nin riski azalıyor. Ağustos krizinde 598 bine çıkan Türkiye CDS’leri ocak ayında 300 binin altına indi. Yarı yarıya gerileme meydana geldi. 10 yıllık hazine faizleri de mevcut enflasyonun 5 puan altında işlem görüyor. Borsada da yabancıların öncülüğünde alımlar var. Dolayısıyla dövize yönelmeyle çelişen bir durum var gibi görünüyor.

-Ancak bu görünüşte böyle. Gerçekte ise ortada bir çelişik durum yok. Bir kere risk primi ağustosta çok yükseldi ve sonrasında meydana gelen düzelmeye paralel bir düşüş göstermedi. Küresel risk iştahının artmasının ve işlerin toparlanmasının ardından 5 ay sonra normale dönebildi.

-Faizlerin uzun vadeli tarafında muhtemelen uzun vadeli daha iyimser beklentilerden dolayı düşüş daha hızlı. Yılsonunda ulaşılacak bir enflasyon düzeyine şimdiden inebildi. Bu durum aynı zamanda döviz kurunda yabancıların yeni bir vurgun beklemediklerine de işaret edebilir.

-Kısa vadeli gösterge faizin enflasyon civarındaki seyri ise sürüyor. Mevduat faizlerinde düşüş ise ters tepiyor gibi, yurtiçi yerleşikler dövize yöneliyor. Normalde önümüzdeki bir kaç ayda mevduat faizlerinde daha fazla düşüş beklemem.

YILIN İKİNCİ YARISI MI FİYATLANIYOR?

-Borsada ise hisse senedi fiyatları başta bankalar olmak üzere çok düşüktü. Risk iştahı ile önce fiyat düzeltmesi yapıldı. Dünyadan negatif ayrışma bir ölçüde düzeltildi. Gelişmeleri önceden fiyatlayan bir piyasa olarak borsa yılın ikinci yarısında olası ekonomik düzelmeyi satın almaya girişmiş de olabilir. Ya da eğrisi doğrusuna denk gelecek, sonuç bu kapıya çıkacak. Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Berat Albayrak’ın ekonomiye yönelik söylemlerinin dikkatle izlenmesi gerekiyor. Bakınız IMF yok, bakınız vergide yeni düzenleme hazırlığı gibi.

-Finansal piyasalarda korku ve umut her zaman yan yanıdır. Yoksa işlemler olmaz. Bizde yaşananlar ise bu durum yanında, gelişmelere ve beklentilere paralel araçlar arasında da umut ve korkunun paylaşılması gibi bir durumdur.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp