Top
Turgay Güler

Turgay Güler

turgayguler@hotmail.com

18/06/2020

BENİ DÜŞ

Kemal Bey’i salı günkü grup toplantısında ağlarken gördüm. İtiraf etmeliyim şaşırdım zira pek de alışık değiliz. Kemal Bey duygularını yüzüne yansıtmamayı başarabilen bir siyasetçidir.

Poker surattır!

Putin de öyledir, malum geçmişte KGB ajanıydı. Demem o ki ajanlığın şiarındandır; duygularınızı, heyecanınızı, korkunuzu yüzünüze yansıtmazsınız. Bunun eğitimini de verirler.

Bu tespitin ardından ‘Kemal Bey’e ajan mı diyorsun’ gibi bir çıkarsamada bulunmak ne kadar yersiz ise, ‘ağladığına göre ajan değil’ demek de o kadar komiktir.

Konu bu değil!

Bu arada yeri gelmişken ifade edeyim. Sevgili Salih Tuna’nın CHP genel merkezi üzerinden kaleme aldığı o müthiş hiciv yazılarına küçük bir itirazım var.

Keyifle okuduğum o diyaloglarda Kemal Bey konuşkan, bağırıp çağıran, hiddetlenen, elini masaya vuran bir karakter. Oysa gerçekte öyle değilmiş. Yakınındakilerin aktardığına göre Kemal Bey daha ziyade dinler, cevabı da genellikle baş yahut el hareketleriyle verirmiş. Değilse çok kısık bir sesle.

Sanırım dinlenme korkusu. Buna ilişkin birkaç söz edeceğim ancak Salih Tuna’dan ricam yeni genel merkez yazılarında bu gerçeği göz ardı etmemesi.

Neyse!

Kemal Bey ‘dinlenmekten korkuyormuş’ dedim ya haklı aslında. Kişi kendin gibi bilirmiş derler. Dervişin fikri-zikri meselesi. Bu işi FETÖ yapardı. Kemal Bey de o hukuksuz ve oynanmış dinleme kayıtlarını alır grup toplantısında suç olduğunu bile bile yayınlardı.

Endişe buyurmasın, o karanlık işler mazide kaldı.

Biz şimdi gelelim asıl meseleye.

Kemal Bey niye ağladı?

Üç yıl önce başlattığı tuhaf yürüyüşün yıldönümüymüş. Yürüdüğü günler aklına gelmiş. Duygulanmış.

Olabilir.

Gel gör ki o gözyaşlarının ardından dile getirdikleri tam bir fecaat.

Şöyle diyor;

Biz haksız yere hapislerde çürüyen kardeşlerimiz için yürüdük, kalemini satmayan, özgürce yazı yazan gazeteciler için yürüdük, 83 milyon için yürüdük.

Böyle diyor!

Hemen belirteyim benim için yürümedi. Benim kendisinden böyle bir talebim olmadı, olamaz.

Zira o gün yürürken Kemal Bey’in bir yanında PKK öbür yanında FETÖ vardı.

Onlar için yürüdü.

Keşke bu ifade için beni dava etse. Keşke!

Gelelim daha da vahim olanına!

Diyor ki “Haksız yere hapislerde çürüyen kardeşlerimiz için yürüdük’.

Kim o kardeşlerin Kemal Bey bir de hele!

Özgürce yazan gazeteciler için yürüdük!

Kim o gazeteciler?

Enis Berberoğlu mu, Can Dündar mı?

Kim?

Gazetecilik kimliğinin arkasına gizlenip devlet sırlarını ifşa edenler mi, ajanlık yapanlar mı, terör örgütlerine silah taşıyanlar mı?

Kim?

Kusura bakmayın siz o gün talimatla FETÖ için yürüdünüz. PKK için yürüdünüz.

Yürümek zorunda kaldınız.

Enis Berberoğlu konuşmasın için yürüdünüz.

Hatırlatırım meydan meydan dolaşıp FETÖ’den tutuklu gazetecilerin isimlerini okuduğunuzu.

Yeri gelmişken siz yahut arkadaşlarınız bugüne kadar kaç gazeteci hakkında dava açtınız?

Terörü, terör örgütlerini savunmak mıdır özgür gazetecilik?

Yahut hicvederek yazmak mıdır kalemini satmak?

Salih Tuna’yı mahkemeye verirken hiç mi utanmadınız yüzünüz kızarmadı?

Ve son bir not!

FETÖ’den aldığınız MİT kumpası görüntülerini Enis Berberoğlu’nun eline tutuşturup ‘götür bunları Can Dündar’a ver yayınlasın’ talimatınızın sebep oldukları, vicdanınızı hiç mi sızlatmıyor?

Yoksa sızlatıyor da yüzünüze mi yansıtmıyorsunuz?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları