Top
18/09/2020

Burnunu çıkarmama günleri

Pazartesi’den beri gün be gün yaşadıklarımıza bir bakınca hayret etmemek mümkün değil.

Büyük söz sahiplerinin iddiasıyla imtihan olduğu bir süreç içindeyiz.

Böyle günlerde ben burnumu kapının önüne çıkarmamayı tercih ederim.

Gerçi talih şu günlerde, ekseriyetle, dehrin çarkını çevirenin hatrını incitenleri mahcup edecek şekilde karşımıza çıkıyor.

Çok şükür o anlamda bir hadsizliğimiz görülmüş şey değildir, ancak bunu iddia edersem de bununla imtihan edilmekten korkarım.

Her halükarda büyük iddia sahiplerinin büyük iddiaları ile sınandığı şu günlerde sizlere de tavsiyem “selamet der kenar est” sözünü şiar edip birkaç gün meydanı tepişenlere terk etmeniz olacaktır.

“Hiç radar cezası yemedim” diyen memurdan tutun “tavlada beni yenen bulunmaz” diyen kumarbaza kadar herkes iddiasını küçültsün erenler.

Hepsi birbiri ardına yaşanan hadiselere bakınca inanın gözüm korktu. Birer gün arayla gazetelere manşet olan hadisata bakınız:

Fatih Nurullah rezaleti sonrası mal bulmuş mağribi gibi meydana çıkan ve dini sahada yegane yetki sahibi olduğunu iddia eden, haricinde kim varsa burun büken ilahiyatçılarımızı İlhami Güler mahcup etmeye yetmişti. Yine de abid ve sacid nicelerinin hürmetine rezalet büyümeden ses kesildi. Umarız bundan ders çıkarmak nasip olur.

Hemen ertesi gün “30 Ağustos’ta Atatürk’ü unutturdunuz” türküsü söyleyenler, CHP İstanbul İl Başkanı’nın Atatürk ile arasındaki sorunun gün yüzüne çıkması ile kime ne diyeceklerini şaşırdılar. Bundan sonra sürekli olarak izah etmek zorunda kalacakları bir defoları daha oldu. HDP yaşadıkları ve gizli saklı sandıkları, ancak bütün çarşı esnafının dilindeki ilişkileri yetmezmiş gibi. Gerçi mahcup olma eşiğini aşalı çok olduğunu ispat ettiler defaatle.

“Kötüler, katiller, zalimler, insanlık düşmanları” naraları atanların bayraktarlarından birisi olmak iddiasıyla dil uzatmadığı yer kalmayan Halil Sezai’nin ipliğinin pazara dökülmesi aynı cümledendi.

İnsanın insana yapmayacağı şeyi komşusuna yaptı. Adını duyardım ancak ne bir şarkısını dinlemiş ne de yüzünü görmüştüm; gazetelere resmi düşünce “şey” dedim “bu Sevgili Dünürüm dizisinde ruh hastası çocuğu oynayan eleman değil mi?”.

Doğrusu başarılı bir oyunculuktu, rol mü yapıyor olduğu gibi mi davranıyor ayırt edemiyordunuz. Doğa, Kaz Dağları, İstanbul Sözleşmesi derken adamcağızı “Sen kimsin lan ezan okuyorsun?” diyerek darp etti. İzah etsin dursun şimdi aslında o değildi de buydu diye…

Son olarak Taha Akyol’un başına gelenlere hayret ettim. Memleketin en mühim akıldanelerinden olmak iddiasındaki bir büyüğümüz; akil adamlık hususunda hiç de tevazu sahibi değil. O öyle olmaz böyle olur deme hususunda sözünü esirgemiyor.

Son yazısında CHP’nin tartışılan ismi Kaftancıoğlu’nun tutumunu izah ederken ortaya koyduğu akil adam tavrı takdire şayandır. Gayet mukni bir izah koymuş ortaya.

“Terör örgütü peşinizde, bize şu kadar parayı hemen teslim etmezseniz canınız yanacak” diyen dolandırıcılara 320 bin lira kaptırmış. Üstelik her gün gazetelerde okuduğumuz bu yalana inanırken, mahdumunu da kendisine kurye yapmış. Oğul Akyol, Şişli’nin ara sokaklarında dolandırıcılara parayı elden teslim etmiş… Kamilen bütün memleket eşrafına yol gösteren, rehberlik etmekten geri durmayan bir peder ve mahdumu için büyük bir imtihan… Kaybetmiş olmaları ise çok üzücü.

Son olarak “akııııl, biliiiim” diye başımızın etini yiyen, memleketin en bilenlerinden olduğuna ikna olmuş olan Emin Çapar’nın bilimden ne anladığını öğrenmemiz haftanın ipliği pazara dökülenler serisinin henüz sonlanmadığını gözler önüne serdi.

Haluk70721982 isimli tivitır trolünü sadık haber kaynağı olarak kullanıp akıııl, biliiiim diye tivit atmış, Diyanet işleri Başkanı’nı tezyif etmişti. Tebrik ederiz. Diyanet İşleri Başkanı gibi her beyanı DİB’in sitesinde yer alan, haber ajanslarına konu olan bir üst düzey bir bürokrattan haber almak için adı sanı belli olmayan bir trolü kullanmak hakikaten bilimsel bir yaklaşım olmuş.

Bilimsel çalışma metotları dersinde okuturum ben bunu çocuklara… Efendim neticede saçmaladığı ortaya çıkınca Emin Çapa tivitini sildi. Mesele değil, silecek elbet. Fakat hesabına girip baktığınızda silinmemiş, orada duran onlarca kulaktan dolma tezviratla karşılaşacaksınız.

Orta Çağ’dan bahseden bu adamcağız, bildiğiniz Orta Çağ’ın pazar yeri koca karıları gibi tezvirat nakileliği yapıyor. Henri Charles Lea’nın Engizisyon ve Orta Çağ tarihi kitabında pazar yeri koca karılarının kilit rolünden bahsedilir. Suçlananın mahkum edilmesi için yegane hüccet onların falancadan duyarak nakletmesi olurmuş ekseriyetle. Emin Çapa’nın bilimi işte. Biçare yunus, gördüm deme sen, oda yakarlar gördüm deyeni!

Her neyse, bir pazar kurdular şu günlerde “yaldızım var diyenin” yaldızını döküyorlar pazar yerinden geçerken. Siz siz olun, burnunu kapıya çıkarmama günlerinde pazar yerinden uzak olun a dostlar. 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları