Top
09/07/2020

Kaç paraysa borcumuz toplayıp verelim

Malumunuzdur, moda oldu son yıllarda, otokritik perdesi ardında kendisini Müslüman olarak tanımlayan zevatı tahkir etmek.

Efendim falanca, günde beş vakit namaz kılarmış fakat bir yandan da olmadık şenaate bulaşmaktan geri durmazmış…

Bir başkası Müslüman olmasına Müslümanmış ama ailesine çok kötü davranıyormuş

Bir diğeri ise ise müdürü olduğu yurtta öğrencileri sustimal etmiş…

böyle Müslümanlık mı olurmuş böyle insanlık mı olurmuş bu Müslümanlar neden böyleymiş bunlar Müslümansa bunu diyen abi Müslüman değil miş miş.

Kendisi de Müslüman olduğu için diğer Müslümanların tatbikatından utanıyor.

Böyle Müslümanlık mı olur diye soruyor?

İdealde olmaz, tatbikatta olur.

İnanmazsan aç bak, İslamiyet çarkını tarih duvarına rapteden o vida nasıl bileşenlerden oluşuyormuş.

Peygamber’in “her biri gökte yıldızlar gibidir” dediği zevatın içinde öyle acayip hareketler yapan öyle günahlara buluşan kimseler vardı ki.

Şimdi bu kimselere ashab-ı kiram hazeratı diyoruz, zikrederken isimlerini gözlerimiz nemleniyor

Fiillerine bakarak hürmetsizlik edemiyoruz, zira peygamber onlara asabım demiş. Dilersen yap, kimle kavga edeceksin?

Hal böyleyken…

Adına asrı Saadet dediğimiz dönemde, kendilerinden zevil kiram hazeratı olarak bahsettiğimiz ashabtan dahi nice acayip hareket zuhura gelmişken günümüz insanının üç beş densizliğini dine fatura etmek hangi dine mensup olduğunu; bunun tarihsel ve sosyolojik gerçekliğinin ne olduğunu bilmediğini gösterir.

Düşünsenize çarşıda alışveriş yaparken çarptığınız adamın yüzüne bir bakıyorsunuz alemin yaratılış sebebi çıkıyor…

Yaşadığınız Medine'nin sokakları leylak, sümbül, ıhlamur kokmuyor belki ama Hz Cebrail'in kokusu ıtır ıtır genzinizi dolduruyor. Az evvel şeref nüzul etmiş, Efendimiz’in huzuruna çıkmış çünkü.

Yahut ne bileyim Dıhye sanmış da selam vermişsin, selamını almış dönmüş gitmiş o adam Cebrail çıkıyor.

Öyle bir ortam .

İfk hadisesi yaşanıyor.

Her birine binler hürmet, bir yalana, iftiraya inanmaktan masun olmamışlardı.

Büyük bir kabahattir, kırdıkları gönül kırılacak gönül değildir zira. Gerçi arif olana hiçbir gönül kırılacak Gönül değildir ya; fakat o Gönül hiç kırılacak Gönül değildir.

Gelgelelim bu da insaniyete mahsus bir şeydir.

Dini kullara tebliğ etmekle memur olan Peygamber, yani kendisinin var dediği şey din içinde var olan, var demediği ise var olmayan; yok dediğine ise mutlak bir karşıtlık türetilen o zat bütün yaşananları insaniyetin bir parçası olarak değerlendirilmiştir.

İnsan olanı zaaflarından arınmış bir muhteşem, lekesiz varlık olarak görmek istiyorsan, o insan insan değildir.

Gel seninle İslamiyet idealini konuşalım. Kulun tatbikatını ise konuşmayalım.

Zira hayat idealler ile tatbikatların mukayese edilemeyeceği çok katmanlı bir yapı.

O kadar çok katmanlı ki, farklı sınıflardaki tatbikatları da mukayese edemezsiniz.

Şartları birbirinden o kadar farklıdır ki.

Ekonomik olarak farklı sınıflarda yer alan insanların para ile aralarındaki ilişkiyi mukayese edemezsiniz örneğin. Kimi milyonlarla oynarken, diğeri rızkun cedid yevmun cedid bir hayatı yaşıyor.

Kadın ile olan ilişkilerini de mukayese edemezsin, toplum ile olan ilişkilerini de mukayese edemezsin.

Mukayese edebileceğin yegane şey, bu insanların inandıkları ve vaz ettikleri ideallerdir.

Kim hangi ideali önümüze sunuyor, buna bakarsın.

Fakat ne hikmetse tohumları geçen yüzyılın ortalarına yakın bir yerde atılmış bir refleks, sürekli Müslüman olmayana İslamiyet ve Müslüman namına mahcup oluyor.

Kendisine sürekli olarak bir açığımız olduğunu vaz eden derin bir aşağılık kompleksine sahip.

Şunu bir gâvura nasıl anlatırız, bunu bir gayrimüslim görse ne der vb. suallerinden kendisini kurtaramamış.

Ve bizim yüzümüzden sürekli başkalarına rezil oluyor bu adam.

“Şunu yapmayın kardeşim. Elin ecnebisi görse ne der?” sözü vird olmuş diline.

Biz Müslümanların en büyük mükellefiyeti ise bu abiyi rezil etmeyecek bir vasatı oluşturmak.

“Ecnebi ne der” sorusunun, “Allah’ın rızası nerededir” sualinin önünde olduğuna ise hiç şüphe yok.

Öte yandan öyle yüce bir kimse ki, iki çocuğun elinden tutarak doğru bildiğini öğretmek, onlarla yüz göz olmak gibi süfli işlerle de uğraşmıyor.

Bizim vazifemiz o çocukları, arkadaşı mahcup etmeyecek bir seviyede eğitmek.

Ezcümle kimseye bir faydası yok, ancak vicdan azabı gibi üzerimize yük.

Şimdi ben bir tüccar külahı giymek ve bu arkadaşa bir soru sormak istiyorum.

Pazarlığa yanaşırsa hepimizi yek celsede azad edebilirim.

Ey bizim yüzümüzden sürekli olarak ona buna rezil olan ve kendisine mazbut davranışlar borçlu olduğumuz abimiz.

Sana olan borcumuz ne kadarsa bir hesaplayalım, bir ömürlük takside yaymayalım, toplayıp aramızda nakit olarak ödeyelim.

Ne dersin olur mu?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları