Top
20/12/2020

“Güneşten adamlar” aydınlatacak dünyayı

Mazi diye bir sandık var zihnimizde, gönlümüzde. Güncel bir gelişme ile hatıralarımıza yolculuğa çıkarız zaman zaman. Çocukluk, gençlik demlerimize demir atarız bir anlığına...

1970’li yılların sonlarıydı. Boraltan Köprüsü ile o yıllarda tanıştım. Tıp fakültesinde öğrenci iken Cerrahpaşa sahilindeki Etyemez Tekkesi’nde (diğer adıyla Kadem-i Şerif Tekkesi) kültür, sanat ve esas itibarıyla musiki faaliyetleri gerçekleştirmekteydik. Pek çok kıymetli şahsiyetle orada tanışman nasip oldu. Doğu Türkistan’ın efsane lideri İsa Yusuf Alptekin Bey’i orada gördüm. Uygur Türklerinin işgale karşı yürüttükleri mücadeleyi, yaşanan zulümleri bizatihi kendisinden dinledim. “ Güneşi Görmek” nasibinde yokmuş.

Fotoğrafçılık meziyetleri ve ud icrasındaki ustalığıyla beraber Ayhan Songar beyin sözlerini çok yakından dinledim. Yine anestezi olmadan (yani hastayı uyutmadan) sadece hipnoz yapmak suretiyle safra kesesi ameliyatının yapılabildiğini Hüseyin Hüsnü Öztürk Beyden dinledim ve aynı zamanda ameliyat sırasında çekilmiş olan filmi izledim.

Mevzubahis mekanda kurulan TÜMATA Müzik Grubu’nun ilk üyelerinden birisi olarak pek çok kişi ile beraber musiki icra ettik. Çok kimsenin bilmediği ve unutulmaya yüz tutan Hamparsum notasını, Kantemiroğlu notasını değerli abim, dostum yazar Şeref Oğuz Bey’den dinlemenizi öneririm. TÜMATA’nın kurucusu Dr. Rahmi Oruç Güvenç hocamız bir gün bana “gel seninle bir yere gidelim” dedi. Beraberce Beyoğlu’nda bir stüdyoya gittik. Orada, “Güzel Türkistan sana ne oldu? Sebep vakitsiz güllerin soldu. Çemenler berbat, kuşlar hem feryat. Hepsi de masum olmaz mı Dilşat?...” Şiiri enstrümantal olarak hem ney ile hem de “ud” ile Oruç bey tarafından peş peşe icra edilerek kaydedildi. Orada yapılan bu kayıdın gayesi, başrolünde Dr Cüneyt Arkın’ın oynadığı “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminin fon müziğini oluşturmaktı.

Enstrümantal olarak tüm film boyunca kullanılan “Esir Türk İllerine” ne ait “Güzel Türkistan sana ne oldu?” ve “Çırpınırdı Karadeniz” eserleri hiç kuşkusuz özel bir tercihti.

Bu film sayesinde, Sovyet zulmünden kaçarak ülkemize sığınan 146 mazlum ve masum Azerbaycan Türk’ünün, maalesef devletimizce zulmü yapanlara teslim edilmesi ve bu kişilerin Boraltan Köprüsü üzerinde Ruslar tarafından kursuna dizilmesinin hüzünlü hikayesini milyonlarca insan öğrendi. Ancak yine o film bahane edilerek, milletimize hainlik düşünenler daha önceden kamplara ayırdıkları gençlerimizi birbirlerine düşürdüler. Birçok eylem yapılarak güya film protesto edildi. Hatta Maraş Olaylarının fitilini ateşleyen olaylardan biri de bu idi.

Filmin galasına gittiğimiz zaman Beyoğlu’nda muhteşem bir gece yaşamıştık. Bilvesile o zaman, güneşin doğmasını bekleyen kahraman şehitlerimize buradan seslenme vaktidir. Müsterih olunuz, güneş artık doğmuştur. Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan’ımızın kıymetli Devlet Başkanı İlham Aliyev’in el ele vererek başardıkları Karabağ zaferinden sonra artık Kafkasya’da özlediğimiz güneş doğmuştur. Allah daim eylesin. Elbette ki bu başarıda en büyük pay insansız hava araçlarımızın ve SİHA teknolojimizindir. Onun içindir ki, ABD yaptırım listesinde havacılık sektörümüz liste başı yapılmıştır. Bundan gurur duymalıyız. Düşmanımızın şahitliği bizim davamızı haklılaştırır. Değerli Özdemir Bayraktar Abimizi ve elbette ki çocukları Haluk, Selçuk ve Ahmet kardeşleri tarih altın harflerle yazacaktır.

Kutlu olsun, Boraltan Köprüsü’nde tutulan güneş Karabağ’da yeniden doğmuştur, hem de bir daha batmamak üzere! Arzu ve kanaatim şudur ki, Boraltan Köprüsü’ne Sovyet zulmünü hatırlatacak şekilde bir abide yapılsın ve de bu abideye Bayraktar SİHA’yı sembolize eden eser konulsun. Çünkü, bunu hak ettiler.

Bekle bizi sabah, daha doğacak güneşler var... Zalimlik hüviyetiyle abad olmaya çalışan kim varsa mazlum dostu Türkiye’nin ayak seslerine kulak versin. Müslümanı, Türk’ü pasifize etmeye çalışanlar tarihe dönüp baksınlar.

At yalaklarında yüzlerini yıkayanlar, köprüleri tutup eşkıyalık yaparken tanıştılar temiz sularla. Yüzyıllardır temiz su hasreti çeken mazlumlara yardım eli uzatan Türkiye ise yine muhtaçlara ve mağdurların yaralarını sarmak ve merhem olmak için geliyor. Dünya hasretle beklediği adalete kavuşuyor. Yaralar sarılıyor artık. Barış rüzgarı Anadolu’dan dünyaya esiyor. Bekle Doğu Türkistan, Myanmar bekle; Filistin, Suriye, Afrika... geri bıraktırılmış, ufkuna ket vurulmuş tüm coğrafyalar...

Gönül ve ömür aydınlığı güneşler doğmak için size geliyor!... Beklenen “Güneşin Doğması” yakındır, “Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın!”. 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp