Top
Mustafa Kartoğlu

Mustafa Kartoğlu

mustafa.kartoglu@aksam.com.tr

01/07/2022

Üçlü mutabakat: Kim kazandı, kim kaybetti

Türkiye, Finlandiya ve İsveç'in imzaladığı 'Üçlü Muhtıra' metninin özeti şu:

(Tırnak içi metinler orijinaline sadık kalınarak kısaltılmıştır.)

- "Finlandiya ve İsveç, milli güvenliğine yönelik tüm tehditlere karşı Türkiye'ye tam destek verirler. Bu çerçevede, Finlandiya ve İsveç, PYD/YPG ve Türkiye'de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacaklardır."

Yani iki ülke, PYD/YPG ve FETÖ'nün Türkiye'nin milli güvenliğine yönelik 'tehdit' olduğunu kabul etmiştir.

- "Finlandiya ve İsveç, PKK'nın yasaklanmış bir terör örgütü olduğunu teyit eder; PKK ve diğer tüm terörist örgütlerin, bunların 'uzantılarının' faaliyetleri ile 'iltisaklı kuruluşlar' ve 'paravan örgütler' içerisinde yer alan veya bu terör örgütleriyle 'bağlantısı' bulunan şahısların faaliyetlerini engelleyeceklerini taahhüt eder."

Yani, iki ülke, sadece PKK'yı terör örgütü tanımakla birlikte, 'uzantıları, iltisaklı kuruluşları, bağlantıları ve paravan örgütleri' de aynı kapsamda kabul etmiştir.

- "Türkiye, Finlandiya ve İsveç bu terör örgütlerinin faaliyetlerini engellemek amacıyla aralarındaki işbirliğini artırmaya karar vermişlerdir."

Yani iki ülke, sadece PKK değil, anlaşmada adı geçen diğer örgütlere de 'uzantıları, iltisakları, bağlantıları ve paravanları ile birlikte' terör örgütü muamelesi yapmayı ve Türkiye ile birlikte çalışmayı kabul etmiştir.

- "Finlandiya ve İsveç, bu terör örgütlerinin emellerini reddeder."

Yani iki ülke, yine bu örgütler ve uzantılarının ortak emelleri olan 'ayrılıkçılık' hedeflerini reddetmiştir.

- "Finlandiya, 1 Ocak 2022'de yürürlüğü giren Ceza Yasası'nda terör suçları kapsamını genişletmiş, terörizmi tahrik eylemlerini ayrı bir suç olarak cezalandırılmıştır. İsveç de, yeni ve daha etkin bir Terör Suçları Kanunu'nun 1 Temmuz itibarıyla yürürlüğe gireceğini ve hükümetin terörle mücadele mevzuatını daha da tahkim edeceğini teyit eder."

Yani iki ülke de, terörle mücadelede bugüne kadarki yasal uygulamalardan daha geniş bir uygulamaya gideceğini belirtmiştir.

- "Finlandiya ve İsveç, NATO müttefiklerine yönelik olarak silah ihracatına ilişkin milli mevzuatını tadil etmektedir."

Yani iki ülke, silah ihracatına ilişkin düzenlemelerini değiştirmeyi kabul etmiştir.

- "Finlandiya ve İsveç, Türkiye'nin verdiği bilgi, delil ve istihbaratı dikkate alarak Türkiye'nin terör zanlılarına dair sınır dışı veya iade taleplerini ivedilikle ve bütün boyutlarıyla işleme koyacaklardır."

Yani iki ülke, Türkiye'den gelen iade taleplerinde sadece delil değil, bilgi ve istihbaratı da dikkate almayı, talepleri 'ivedilikle' işleme koymayı kabul etmiştir.

- "Finlandiya ve İsveç, PKK terör örgütünün ve bütün uzantıları ile iltisaklı kuruluşlarının ve paravan örgütlerinin para toplama ve eleman devşirme faaliyetlerine yönelik soruşturma başlatacak ve bunları yasaklayacaklardır."

Yani iki ülke, sadece PKK'nın değil 'bütün uzantıları, iltisakları ve paravanlarının' da para ve eleman toplamasını yasaklayacak, soruşturacak.

- "Finlandiya ve İsveç, terör örgütlerinin, Türkiye'ye yönelik şiddeti kışkırtmak ve terör örgütlerinin propagandası yapmak için 'yasalarını istismar etmesini' engelleyeceklerdir."

Yani iki ülke, daha önce bu köşede anlattığım, eski ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone'nin, Ankara'daki ABD Büyükelçiliği'ne canlı bomba saldırısından sonra söylediği, "Avrupa'daki özgürlüklerden yararlanıyorlar" bahanesine sığınmayacaklar.

- "Finlandiya ve İsveç, Türkiye'nin, 'AB ordusu' olarak bilinen PESCO projesine katılımı dahil, AB'nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası'nın mevcut ve gelecek girişimlerine en geniş şekilde dahil edilmesine destek vereceklerdir."

Yani iki ülke, AB üyesi olmayan Türkiye'nin AB savunmasında da rol almasını destekleyecek.

- "Bu adımların hayata geçirilmesi için, üç ülkenin Dışişleri, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları ile istihbarat ve güvenlik kurumlarından uzmanların katılımıyla bir Daimi Ortak Mekanizma kuracaklardır."

Yani iki ülke, yukarıda kabul ettikleri bütün şartların ve somut adımların uygulanmasını Türkiye'nin izlemesini ve denetlemesini kabul etmiştir.

***

Ayrıca;

Anlaşma, ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa dahil diğer güçlü NATO müttefiklerinin bilgisi ve onayı ile imzalanmıştır.

Anlaşma, NATO Genel Sekreteri'nin katılımıyla imzalanmıştır.

Yani, anlaşmadaki garantiler, bahsi geçen örgüt ve uzantılarına destek veren diğer NATO üyeleri için de geçerli olacaktır; ayrıca NATO Genel Sekreteri de bu konuda sorumluluk üstlenmiştir.

Anlaşma, PYD/YPG ile FETÖ'yü açıkça terör örgütü olarak listelememiş ise de, hem bu örgütlere hem de 'bütün uzantı, iltisak, bağlantı ve paravanlarına' terör örgütü yasakları ve soruşturmaları getirmektedir.

Yani, ilgili örgütlerin 'terör örgütü' listelerine alınması için ilk kez ve çok güçlü bir ilk adım atılmıştır.

***

İsveç hükümeti, iç politikasını yatıştırmak için "YPG ve FETÖ'ye açıkça 'terör örgütü' demedik" gerekçesini öne sürdü.

İsveç hükümetinin bu 'izahı' yapmaya çok ihtiyacı vardı.

Zira İsveç, sadece Türkiye'den değil, İran ve Irak'tan da terör örgütü PKK ve benzeri örgütlerin militan ve yanlılarına 30 yıldır ev sahipliği yapıyor; örgütlere para ve dolaylı silah yardımı yapıyor. Bu nedenle ülkede özellikle sol kanatta yerleşik bir örgüt yanlısı muhalefet var.

Ayrıca, 13 yaşında İran'da ayrılıkçı aşırı sol silahlı bir örgüt tarafından alınmış, eğitilmiş eski bir militan olan bağımsız milletvekili Amineh Kakabaveh'in 'tek oyuyla' ve "YPG'ye destek verilmesi" şartlı bir anlaşmayla iktidar olmuş bir hükümet var.

Yani PKK/YPG destekçisi bir milletvekilinin 'rehin' tuttuğu bir hükümet!

Böyle bir hükümetin, Türkiye'ye verdiği garantilerin 'kıvırma payı'nı ülkesine böyle anlatması da anlaşılabilir bir 'siyasi manevra'...

***

İsveç hükümetinin kurulmasını sağlayan ve rehin tutan İran asıllı bağımsız milletvekili ve Amineh Kakabaveh de durumu anlayanlardan. Kakabaveh, anlaşmayı, "kara bir gün" diye niteledi ve "İsveç'e sığınanlar artık kendilerini güvende hissetmeyecek" dedi; sonra yine hükümeti düşürmekle tehdit etti. Ancak, İsveç Parlamentosu'ndaki muhalefetin de NATO üyeliğinden yana olduğu dikkate alınırsa, Kakabaveh'in tehdidinin işe yaramayacağı açık.

İsveç muhalefeti de anlaşmanın ne işe yarayacağını biliyor; Yeşiller Partisi'nin eş başkanı Marta Stenevi, silah ihracatı ve suçluların iadesi kurallarında yapılan değişikliklerden, Sol Parti lideri Nooshi Dadgostar da, anlaşmanın Türkiye'nin Suriye'ye yeni harekat için kolaylık sağlayacağından endişe duyduğunu açıkladı!

***

İsveç medyasından başlıkları önceki gün yayınlamıştık.

Sydsvenskan gazetesi, "Teröristlere karşı sert önlem vaatleri Erdoğan'ın vetoyu kaldırmasını sağladı" diye yazmış, Finlandiya'nın Iltalehti gazetesi ise Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö'nün "tavizler verdik" sözlerine yer vermişti.

Daha bir hafta önce 'Türkiye NATO için baş ağrısı' diye yazan Economist dergisi, "Erdoğan evine zaferle dönüyor" yorumunu yaparken, Rus Kommersant, "Erdoğan'ın NATO'yu kendisiyle müzakere etmeye zorladığını, 'kendine yeten bağımsız bir güç merkezi' olarak uluslararası statüsünü yükseltmeye çalıştığını" vurgulamıştı.

Moskovsky Komsomolets ise Erdoğan'ın denge politikasıyla "Ukrayna krizini fırsata çevirdiğini" yazmıştı.

Dün de Yunan To Vima gazetesi, Yunan politikacılara "Erdoğan'ı doğru ölçmeyi öğrenin" tavsiyesinde bulundu ve Atina'nın Erdoğan'ın hareketlerini doğru okuyamadığını vurguladı. Yazıda, "Bize Türkiye'nin zayıf olduğuna inanmayı öğrettiler. Ama bu doğru değil. Ankara NATO zirvesinde milli başarılar kazandı" denildi.

***

Netice;

Türkiye'de muhalefetin 'taviz verdik, bir şey almadık, terör örgütü bile ilan etmediler' bahaneleri temelsizdir.

Taviz verilmemiş, sadece iki aday ülke nezdinde değil, NATO ve AB nezdinde de tarihi kazanımlar elde edilmiştir.

Bunu da Türkiye'deki muhalefetin dışında, başta İsveç ve Finlandiya, hatta Yunanistan ve Rusya olmak üzere herkes anlamıştır.

Anlamayan veya anlamak işine gelmeyenlerle vakit kaybetmek gereksizdir.

ESKİ NATO GENEL SEKRETERİ'NİN SÖZ ETTİĞİ 'BEDEL'

Önceki gün AKŞAM'da yer verdik.

Hollandalı eski NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, Hollanda Televizyonu'na (NOS) "Erdoğan'ın daha önce ödettiği bedel"den söz ederek, Türkiye'nin 'üçlü mutabakat'ta yazılı olanların dışında da 'bedeller alacağını' ima etti.

Dedi ki, "Anlaşma karşılığında Türkiye'nin alacağı bedeli merak ediyorum. Çünkü bu sadece Finlandiya ve İsveç'in Kürt teröristlere ve aşırılığına karşı biraz daha sertleşmesi olamaz."

Scheffer, neden böyle düşündüğünü de çok önemli bir örnekle açıkladı.

Özetliyorum.

"Türkiye, vazgeçilemez jeopolitik konumundan kaynaklanan avantajı nedeniyle NATO'yu baskı altına alıyor. Erdoğan, 2009'da bizimle benzer bir pazarlık yaptı. Eski Danimarka Başbakanı Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği'ne karşı çıktı. Danimarka'da Roj TV'nin yayınlarını, Muhammed Peygamber hakkında karikatürleri gerekçe gösterdi. Biz de Erdoğan'ı ikna etmek için bir bedel ödedik. O zamanki ABD Başkanı Obama da dahil, NATO liderleriyle oturduk, Genel Sekreter Yardımcılığı'na bir Türk'ün getirilmesini kararlaştırdık. O dönemki bedel buydu."

Bedel sadece bu muydu?

Hayır...

Karikatür gerginliği bitirildi. Roj TV'nin yayını aynı yıl durduruldu, 2012'de mahkeme kararıyla kapatıldı, 2013'te de lisansı iptal edildi, 2018'de de AİHM'e başvuruları reddedildi.

NATO'ya Türk Genel Sekreter ise 'ekstra bonus' olarak alındı...

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dış politikasını 'at pazarlığı' zannedenlerin 'akıl sağlığı' ve 'devlet liyakati'ni siz değerlendirin.

YA ANLAŞMAYA UYMAZLARSA?

Peki Finlandiya ve İsveç bu anlaşmanın gereğini yapmazsa ne olur?

Üyelik sürecinde somut adımlar görülmezse Türkiye'nin yine veto hakkı var.

İsveç'in SvD gazetesi de dün buna atıf yaptı ve "Türkiye, İsveç'in anlaşmanın gereklerini yapmasından memnun olmazsa, Türk parlamentosu İsveç'i yine durdurabilir" diye yazdı.

Ya iki ülke NATO üyeliğinden sonra yan çizerse?

Anlaşma müttefiklerin onayıyla ve NATO gözetiminde yapıldı; Türkiye'nin izleme, denetleme ve sonuçları NATO'ya taşıma hakkı var.

Ayrıca ve daha önemlisi;

Dün Washington Post gazetesi, "Erdoğan'ın kağıt üstündeki tüm isteklerini karşıladılar" diye yazdı.

Türkiye'nin çıkarlarını 'kağıda dökmek' bir liderlik ve güçlü devlet adamlığı başarısıdır.

Onun uygulanmasını sağlamak da bu siyasi iradenin devamlılığına bağlıdır.

'Ya yapmazlarsa' ihtimalinin sigortası, Türkiye'nin gücüne güvenen iktidarlardır.

İktidarı 'uluslararası karar vericilere' bırakan, 'NATO ne karar verirse uyarız' diyenler, Türkiye'nin çıkarlarını savunmayı 'at pazarlığı' görenler, 'AB ile aramızı bozmayalım, Ege'de gerginlik çıkarmayalım' havasında olanlar, bu maddeleri uygulatamazlar...

ABD MEDYASI NASIL DÖNDÜ

NATO zirvesinde Türkiye'nin Finlandiya ve İsveç'le mutabakata varmasının ardından ABD medyası Başkan Biden'a pay çıkarmayı ihmal etmedi.

'Adı açıklanmayan Beyaz Saray kaynakları'na dayandırılan haberlerde, "Biden'ın sabah Erdoğan'ı aradığı, Türkiye'ye F-16 satışının da ele alındığı"ndan bahisle, "bunun üzerine Erdoğan'ın ikna olduğu" imaları yapıldı.

Türkiye'de de bunları konuşan, yazan 'kanaat önderleri' vardı!

Dünkü New York Times ise başka bilgiler yayınladı.

"ABD Türkiye'ye F-16 satışına yaklaşıyor" başlıklı haberde, "Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'ya NATO yolunu açmasıyla Washington'daki havanın değiştiği" belirtilirken, "Üst düzey Amerikalı yetkililer, Türkiye ile ABD arasında herhangi bir pazarlık gerçekleşmediğini belirtiyorlar. Ankara, iki İskandinav ülkesine ittifakın kapılarını açarken F-16'lara ilişkin bir talepte bulunmadı" ifadesi yer aldı.

Demek ki neymiş?

Küçük çıkarlarla ikna olacaklar, başkalarını da kendileri gibi zannediyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp