Top
24/12/2020

TÜRKİYE-AB ilişkilerinde ABD etkisi

Dünyamız hızla yeni bir kutuplaşmaya doğru ilerliyor. Yeni küresel düzenin ayak sesleri her geçen gün daha fazla duyulmakta. İki kutuplu dünya düzenin sona ermesinin ardından ortaya çıkan çok kutuplu ve çok merkezli siyasal yapı artık ABD-AB ülkeleri ve İngiltere’nin oluşturduğu Batı ekseni ile Çin ve Rusya’nın oluşturduğu doğu ekseni arasında yeniden şekillenmeye başlıyor.

İran doğu eksenine eklemlenmiş durumda, Körfez ülkelerinin birçoğu batı ekseninin uydusu haline geldi. Her iki eksenin oluşturduğu çekim gücü yavaş yavaş diğer ülkeleri de etkisi altına almakta. İkinci dünya savaşından sonra Marksist ve Kapitalist olarak ideolojik eksenli iki kutuplu bir düzen oluşmuşken, şimdilerde küresel sermayenin paylaşımını önceleyen ve pek de ideolojik sayılmayacak yeni iki kutuplu düzen gerçekleşmekte.

Bu süreçte Türkiye’nin çok kritik bir konumda olduğunu söylemem gerekir. Çünkü her iki kutbun başat aktörleri Türkiye’nin kendi yanlarında olmasını istiyor. Bu çerçevede ABD’nin yeni yönetiminin verdiği mesajlara bakacak olursak ABD-AB ilişkilerinin normalleştirilmesi hatta iyileştirilmesi ön görülüyor. Her ne kadar homojen bir yapıymış gibi görünse de aslında aralarında ciddi mücadelelerin olduğu AB ülkelerinin ve İngiltere’nin ABD ile birlikte hareket etmesini sağlayabilecek temel motivasyon ne olabilir? Bu sorunun cevabı Çin.

TÜRKİYE DÜNYADAKİ KUTUPLARIN BAŞAT AKTÖRÜ

Çin’in çok uzun zamandır ortaya koyduğu sınırsız ve kuralsız üretime dayanan yeni üretim modeliyle ABD ve Avrupa’nın artık baş edebilmesi çok mümkün görünmüyor. Çin’in gerçekleştirdiği teknolojik gelişimle birlikte küresel sermeye her geçen gün daha fazla Çin’e akmakta. Şimdilik ticaret savaşları, karşılıklı ekonomik kotalar konulması gibi sınırlı ve nispeten barışçıl yöntemlerin bir süre sonra yerini daha şiddetli seçeneklere bırakması son derece muhtemel görünmekte.

İşte bu küresel mücadele ortamında Türkiye eksen seçmek yerine eksenlerin seçtiği bir ülke konumuna geldi. Burada Türkiye’nin artan gücü görülmektedir, siyasi iradenin iş başında olması, izlediği denge politikası ve sahip olduğu jeopolitik avantajların da büyük önemi olduğunu söylemek gerekir.

Aralık ayında yapılan AB liderler zirvesinden Yunanistan ve GKRY’nin eli boş dönmesi, AB liderlerinin Türkiye’ye yaptırım uygulamayı tercih etmemesi ve Mart 2021’i işaret etmeleri aslında yeni ABD yönetiminin tavrını bekledikleri yönündeki kanaatleri kuvvetlendirmekte. Dolayısıyla Türkiye’nin bölgesinde belirlediği yeni statüko ve elde ettiği durum üstünlüğünün kolayca değiştirilmesi pek mümkün görülmüyor.

TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ GÜÇ KAZANABİLİR

Bu durum yeni küresel sistemin ayak sesleriyle birlikte değerlendirildiğinde gelecek dönemde ABD ve AB ile ilişkilerin beklenenin aksine en azından şu ankinden daha olumsuz bir seyir izlemeyeceği söylenebilir. Tam tersine AB ülkelerinden yapılan son açıklamalar aslında Türkiye’nin AB ile bütünleşmesi yönünde güçlü içeriklere sahip. Diğer bir ifadeyle Türkiye-AB ilişkileri daha da güç kazanabilir.

Bu kapsamda yeni ABD yönetiminin ülkemize yönelik mevcut yaptırımları kaldırma ihtimalini de belirtmekte yarar var. Tabi ki bekleyip göreceğiz. Ama yakın gelecekte Türkiye-ABD ve AB ilişkilerinin genel görünümü olumsuz değil.

Bundan sonraki dönemde Türkiye’nin stratejik güvenliğine etki edebilecek iki hususu açıklamak isterim. Birincisi dışarıdan veya içerideki tetikçi unsurlarla ülkemize artık müdahale edemeyenlerin suni siyasi gündemlerle kamuoyu oluşturma çabalarına dikkat çekmek istiyorum. Artık Türkiye’de genel anlamda dış güdümlü aparatların şiddet içerikli eylemsellikleri kalmadı.

Bu tarihi bir başarıdır. Ama dikkat edilirse neredeyse son bir haftadır siyasi polemikler üzerinden oluşturulan suni gündemler ülke gündeminde öncelikle yer almaya başladı. Halbuki proje üretenlere, çözüm getirenlere, toplumsal gelişmemizi sağlayanlara ülke gündeminde yer verilmesini alkışlamalıyız, bölücü başını yüceltemeye kalkanları, teröristi hukuk görüntüsü altında aklamaya çalışanları, dini hassasiyetlerle oynayanları, kavga eden ve kavgadan beslenenleri değil.

Ülkemizde gerçekten her gün çok güzel şeyler oluyor, çok önemli başarılara imzalar atılıyor. Bunları konuşmalıyız. Eski, klasik Orta Çağ’dan kalan siyasal mantıkları oy devşirme aracı olarak kullananlara pirim vermemeliyiz.

Örneğin, seçimlerin ne zaman yapılacağı bellidir. Kamuoyu yoklamaları zaten yüzde yetmiş beş oranında toplumun erken seçim istemediğini söylüyor. Bu durumda bugüne kadar seçim kazanmayanların “erken seçim yapılmalıdır” söylemlerinin kime ne faydası var? Eski parlamenter sistemde erken seçimlerin, hükümet krizlerinin bu ülkeye neler kaybettirdiğini ne çabuk unuttu bazıları?

Böyle absürtlükler üzerinden artık siyaset yapılması anlayışının bir an önce değişmesi elzem hale gelmiştir. Zira toplumun kalkınması, gelişmesi ve refahının sağlanması siyaset kurumunun birinci göreviyken, görevini bu çerçevede yapmayanların toplumu adeta başka noktalara çekme gayretleri sadece ülkemiz üzerinde emelleri olanların işine yarar.

KOVİD-19 SONRASI DÜNYA DİJİTALLEŞEBİLİR

Diğer önemli bir konuda da özellikle Kovid-19 ve sonrası dönemin nasıl şekilleneceğini iyi tahmin etmemiz gerekiyor. Bu konuda söylenebilecek en önemli husus dünyanın ve doğal olarak ülkemizin daha fazla dijitalleşeceğidir.

İnsan gücünün yerini; ekonomiden güvenliğe, ulaşım ve alt yapıdan üretime, eğitimden haberleşmeye kadar her alanda daha fazla teknolojinin alacağını söyleyebilirim. Bu adeta kaçınılmaz bir durum. Türkiye bu dönüşümü gerçekleştirebilecek kapasitede. Ancak bu dijitalleşme bağımlılığı bizleri her geçen gün daha fazla siber uzay ortamında yapılabilecek saldırılara karşı hassas hale getirebilir.

Ve dijitalleşmeye bağlı olarak yapılacak saldırılara karşı tedbir alınmazsa ülkemiz için çok ciddi tehlikeler oluşturabilir. Bu tedbirleri almak öncelikle yatırım, uzmanlaşma ve teknoloji üretimiyle sağlanabilir. Yani hemen bugünden yarına olacak bir şey değil.

O yüzden olası siber saldırılara karşı şimdiden harekete geçmemiz gerekiyor. Kendi milli ve yerli siber teknolojimizi geliştirmemiz son derece önemli. Artık klasik terör ve asayiş tehditlerini aşmış olan Türkiye’nin “Uzay” ve “Siber Uzay” boyutunda daha fazla gecikmeden yer alması gerekmektedir.

Son bir not ilave edeyim. Oruç Reis sismik araştırma gemimiz kıta sahanlığımızda bulunan Doğu Akdeniz’deki yeni sahalarda araştırma yapmak üzere dün Antalya limanından ayrıldı.

Hadi Oruç Reis, hayırlı haberlerini heyecanla bekliyoruz.

Dualarımız seninle…

Dr. D. Eray GÜÇLÜER

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp