Top
Can Ataklı

Can Ataklı

canatakli@korkusuz.com.tr

07/11/2017

Et olayı çok karmaşıkmış meğer

YENİ ÖĞRENDİM

Et olayı çok karmaşıkmış meğer

Gazeteci de olsak bazı şeyleri bilmiyoruz ya da geç öğreniyoruz. Et konusunda da bunu yaşadık sanıyorum. En azından ben yaşadım. Neden mi hemen anlatayım. Et konusunu dün de yazdım. Ama yazarken şunu bilmiyordum; ben sanıyordum ki BİM ve A 101'in ucuza satacağı etler Sırbistan'dan gelen etler olacak. Ve ben yine sanıyordum ki sadece Sırbistan'dan et ithal edeceğiz.
İkisi de yanlışmış. Öncelikle Türkiye birçok ülkeden et ithal ediyor. Erdoğan'ın son ziyaretinde dostum diye bağrına bastığı Sırplardan sadece 6 bin ton “lop” et alacağız. Sırbistan dışındaki ülkelerden kemikli, kemiksiz ya da canlı hayvan olarak ithal ettiğimiz etin miktarı 100 bin tonmuş.
Bu 100 bin ton et bugüne kadar çeşitli özel firmalar tarafından getirilip piyasaya sürülüyormuş. Yeni uygulama ile özel firmaların getirdiği bu etler Süt Kurumu tarafından getirilecek ve iki market zincirine verilecek. Onlar da bu eti en fazla 31 liradan satacaklar.
Diğer gazeteciler bunu biliyorlar mıydı? Fikrim yok. Çünkü medyamız Sırbistan'dan yapılacak ithalatla ilgili haberleri yaparken Türkiye'nin diğer ithalatından hiç söz etmedi. Ayrıca medyada çıkan haberlere sanki iki market zincirinin sadece Sırbistan eti satacağı gibi bir ifade hakimdi.
Özellikle yandaş medya Sırbistan eti haberlerini yaparken uygulamanın kasapların da fiyat kırmasına neden olacağını ileri sürüyordu hep. AKP iktidarı halk ucuz et yesin diye Sırbistan'dan et ithal ediyor ve bunu 81 ilde de şubeleri olan market zincirleri aracılığı ile halka sunuyordu. Böylelikle hem halk ucuz et alabilecek hem de fiyat dengesi sağlanacaktı.
Türkiye'nin sadece Sırbistan'dan et ithal etmediğini işte bu uygulamanın fiyatları indirip indirmeyeceğini araştırırken öğrendim. Türkiye'nin yıllık yerli et üretimi bir milyon ton. İthalat ise 100 bin ton. Bu 100 bin tonun tamamını halka ucuza satsanız bile yerli et fiyatını düşürmeniz mümkün olmayacaktır aslında. Çünkü sorunun temelinde yerli üreticinin eti çok pahalıya mal edebilmesi yatıyor. İktidarın asıl bu soruna çare bulması gerekir ama onlar her zaman yaptıkları gibi popülizme saparak sanki halkın ucuz et yemesini sadece kendileri istiyormuş gibi davranıyorlar. Üstelik bunu yaparken tüm et ithalatını tekellerine alıp satışı da AKP'li iki firmaya veriyorlar. O şirketler “bundan bir kuruş bile kazanmayacaklarını” iddia ediyorlar. Yüz bin ton et satılacak ve bundan bir kuruş kâr etmeyeceksiniz öyle mi? Dün de söylediğim gibi duy da inanma.

SORDUM ÖĞRENDİM

7 yıl öncesine kadar et ithalatı yoktu

Et konusunu araştırırken CHP'de tarım ve hayvancılık konularında çok uğraş veren Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu ile konuştum. Gaytancıoğlu Türkiye'nin 2010 yılına kadar hiç et ithal etmediğini o güne kadar kendi kendine yeterken yanlış tarım politikaları yüzünden ithalatçı durumuna düştüğünü anlattı.
Et ithalatı 30 yıl önce 1987 yılına kadar belli ölçülerde yapılıyormuş. 1987'de et üretimini artırmak için bir dizi önlem alınmış ve yasalar çıkarılmış. İthal edilen damızlık hayvanlarla yerliler çiftleştirilmiş ve yeni ırk yaratılmış. Hem süt hem et üretiminde çok yararlı olan bu hayvanlar sayesinde Türkiye dışarıdan hiç et almamış. Ancak AKP iktidarının yanlış tarım ve hayvancılık politikaları bu alandaki etkisini 2009'dan itibaren göstermeye başlamış. Et fiyatlarının yükselmesi süt fiyatlarının ise düşmesi sonucu üretici elindeki hayvanları et ürünü olarak değerlendirme yolunu seçmiş ve 200 binin üzerinde hayvan kesilmiş. Bunun üzerine 2010'dan itibaren unuttuğumuz et ithali tekrar başlamış.
NOT: CHP Milletvekili Okan Gaytancıoğlu bugün saat 11.00'de Halk TV'de yayınlanan Yazıişleri programında konuğum olacak. Bu konudaki tüm bilgileri bizlerle paylaşacak. Zamanı olanlara kaçırmamalarını öneririm.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Bakalım bu sefer ki “en iyi sistem” ne kadar dayanacak?

İktidar biliyorsunuz ne yaparsa yapsın “en iyi, en doğru” olarak sunuyor bunu kamuoyuna. Asla hatalı olabileceğini kabul etmiyor, eleştirilere sürekli kulak tıkıyor. Sonunda komik duruma düşüyor ama hiç aldırmıyor. Belli ki kendine oy veren kitlenin hafızasının zayıflığına güveniyor ya da ne bileyim, kendi kitlesine bidon kafalı muamelesi yapıyor.
Örneklerden biri eğitim ve sınav sistemi. Hesapta AKP 15 yıldır tek başına iktidarda ama 6 kez milli eğitim bakanı değiştirdi. Her bakan da sistemi değiştirdi. Hepsi de getirdikleri sistemin en iyinin de en iyisi olduğunu anlattılar hep. Kaldırırken de karaladılar. En son TEOG sınavı da böyle oldu. TEOG'u koyan bakan “Öğrenci ile veliyi buluşturuyoruz, çocuklar ders çalışmaktan aileleri ile birlikte olamıyordu” dedi. TEOG Erdoğan'ın talimatı ile kaldırılınca yeni bakan “Bu sınav yüzünden çocuklar aileleriyle bir araya gelemiyordu bu sayede aileler kavuşacak” dedi. TEOG kalktı taaa Eylül ayında ama yerine yeni bir sistemi bir türlü getiremediler. Sonunda galiba yine “en iyinin de iyisini” bulduklarına kanaat getirdiler ki Milli Eğitim Bakanı yeni okul seçme yöntemini açıkladı. Anladığım kadarıyla çocuklar evlerine en yakın okula gidecekler. Bakan “öğrenci evlerine yakın 5 okuldan birini seçecek” diyor da her yerde 5 okul yok ki. Oysa her yerde İmam Hatip var. Demek ki öğrencilerin büyük bölümü artık İmam Hatip'e gidecek. Merakım şu ki şimdi yine en iyi olarak anlatılan bu sistem ne zaman değişecek ve tu kaka edilecek?

BUNU YAZMAK GEREK

MHP'yi kurtarmanın formülü bulundu

Hürriyet'in AKP temsilcisi yazarı son kulis bilgilerini verdiği yazısında Erdoğan'ın partiler arasında ittifak yapılmasına olanak sağlayacak yasal değişikliklerin yapılmasını istediğini yazdı. İttifak konusu yıllardır konuşulur ama bir türlü sonuca bağlanamaz. Nedeni basit, çünkü bugüne kadar konuşulan ittifak hep AKP'ye karşı kurulacak ittifaklardı. Oysa şimdi artık AKP'nin ittifaka ihtiyacı var. Erdoğan belli ki başkanlık seçimini kazanamama ihtimalinin gün geçtikçe ağırlık kazandığını görüyor ve buna karşı önlem almaya çalışıyor.
Tabii ittifak yasası AKP'ye bir can suyu olacağı gibi MHP'yi de kurtaracak formül. Eğer bir değişiklik olmaz ve bugünkü partiler yapısıyla seçime gidilirse MHP'nin barajı aşması çok zor görünüyor. Öyle ki barajın yüzde 7'ye ve hatta yüzde 5'e düşürülmesi bile MHP'yi kurtaramayabilir.
Oysa bir ittifak yasası kabul edilirse MHP'den kopan oylar bu ittifaka yönelebilir ve bu da AKP'nin toplam oyunu artırır. Ayrıca bu sayede artık Meclis'e girme umudu çok düşen MHP milletvekili kazanabilir.
Burada bir küçük notum var. Haberi Hürriyet'te yazan AKP yazarının kurduğu bir cümleyi ayıplıyorum. O cümle aynen şu; Bu durumda AK Parti, MHP ile ittifak yapabilecek. CHP'nin içinde HDP'nin de yer aldığı ‘Hayır Bloku' ile ittifak yapabilmesi gibi. Bu hesaplar, 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak ve yüzde 50 artı 1'i sağlama almak için yapılıyor. AKP yandaşları her fırsatta CHP'yi genel başkanlarının “terörist” diye suçladığı HDP ile ortak gibi göstermeye ve “CHP terörist” algısı yaratmaya çalışıyor. Bu numaralar aklı başında kimse tarafından yutulmaz ama yarın seçim zamanı geldiğinde HDP'nin “Bize özerklik sözü veren Erdoğan'ı destekliyoruz” açıklaması yapması karşısında ne diyeceklerini çok merak ediyorum.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Oldu mu şimdi tam Amerika'ya giderken

Başbakan Binali Yıldırım bugün Amerika yolcusu. Yıldırım Amerika'da Başkan Yardımcısı Mike Pence ile görüşecek. Şansa bakın ki başkan Trump Yıldırım'ın Washinton'da olduğu sırada ülkesinin dışında olacak. Dışişleri Bakanı da başkana eşlik ettiğinden o da ülke dışında. Savunma Bakanı da Brüksel'deki NATO toplantısına gidiyor aynı tarihte. Yani herhangi bir ülke başbakanı Amerika ziyaretinde kimle görüşmek durumundaysa o kişi ülkesinde değil. Yabancı bir ülke başbakanı herhalde Amerika tarım bakanı ya da içişleri bakanı ile görüşecek değildir, ya da maliye bakanı ile görüşmesinin pek anlamı olmaz. Ya dışişleri bakanı ile görüşür, ya savunma bakanı ile. Yıldırım'ı Amerika'da “siyasette yetki ve ağırlığı” olmayan başkan yardımcısı kabul edecek.
Ne görüşecekler acaba? Hesapta PYD'ye verilen destek, vize konuları falan var ama bu konuları konuşacak muhataplar ortada olmayacak. Sanıyorum Pence Binali Yıldırım'a “Türkiye'den ne istediklerini” söyleyecek. Tabii diyeceksiniz ki “Söylese ne fark eder, Binali Yıldırım bir karar alacak konumda değil ki.” Tabii ki haklısınız. Ancak anlaşılan Amerika Binali Yıldırım'ı “aracı” gibi görüyor. İkide bir Tayyip Erdoğan'ı Amerika'ya davet etmek yerine isteklerini aracı ile bildirmek işlerine gelmiştir belki de. Ancak işe bakın ki tam da Binali Yıldırım Amerika'ya gidecekken iki oğlunun vergi kaçırmak için gemi şirketlerini Malta üzerinden göstermeleri ortaya çıkmasın mı? Herhalde Pence ile görüşmede bu konu gündeme gelmeyecektir ama Türkiye'nin itibarı açısından bir çizik daha atıldığı da talihsiz bir gerçektir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp