Top
Mahmut Övür

Mahmut Övür

mahmut.ovur@sabah.com.tr

19/01/2017

‘Konuşacağından umutluyum’

Yılbaşı gecesi Reina'da 39 insanı katleden teröristin 16 gün sonra müthiş ve bir o kadar da titiz bir operasyonla yakalanması, Türkiye'de ve dünyada büyük yankı yarattı. Güvenlik güçlerinin bu başarısı sadece onlara değil, Türkiye toplumuna da büyük moral oldu.
Bu operasyonda emeği geçen herkese teşekkür borçluyuz. Başarı durduk yerde gelmedi, arkasında kuşkusuz Türkiye'nin teröre karşı kararlı duruşunun ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "yeni güvenlik konsepti"nin etkisi var.
Başta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olmak üzere Emniyet Genel Müdürü Selami Altınok'u, İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan'ı ve bizzat o operasyona katılan polisleri kutluyoruz.
Türkiye sadece içeride FETÖ, PKK ve DHKP-C gibi terör örgütleri ve dış kaynaklı DEAŞ'la değil, aynı zamanda onların küresel boyutlarıyla da mücadele ediyor.
Reina teröristi Abdulgadir Masharipov'un canlı yakalanması bu mücadelede yeni bir kapı aralıyor. Türkiye, bir süredir birkaç koldan bölgesel ve küresel terör saldırılarının hedefinde. Bugüne kadar FETÖ, PKK ve DHKP-C'nin açık saldırılarına karşın, DEAŞ daha çok sinsi ve kendini gizleyen saldırılara imza attı. 5 Haziran 2015'te Diyarbakır, 20 Temmuz'da Suruç ve 10 Aralık'ta Ankara saldırıları böyleydi.
Amacı da dünyada, Türkiye'nin DEAŞ'a destek verdiği yalanını güçlendirmek, İslamofobiyi özellikle AB ülkelerinde yükseltmekti. DEAŞ, Reina saldırısını açık açık üstlenerek Türkiye'ye karşı yeni bir "savaş" ilan etti. Bu açıdan terörist Masharipov'un canlı yakalanması çok değerli ve yeni ipuçları bulmada önemli bir fırsat. Çünkü teröristin Rakka'ya döndüğünü açıklayan DEAŞ, ilk kez psikolojik üstünlüğü kaybediyor.
Güvenlik güçlerinin, bu başarıyı teröristi titiz bir biçimde sorgulayarak ve ilişkileri derinleştirerek taçlandırması gerekiyor. Çünkü Reina saldırısı sıradan bir saldırı değil. İçerideki fay hatlarını harekete geçirmeyi hedefleyen planlı ve sinsi bir saldırı. Bunu da en net biçimde içerideki bazı siyasi aktörlerin saldırıyı "yaşam biçimi" üzerinden değerlendirmelerinden ve kullanmalarından anlıyoruz. Bu nedenle arkasındaki kirli aklı ortaya çıkarmak, ülkenin geleceği açısından hayati derecede önemlidir.
Peki, bu mümkün mü? Geçmişin karanlık olayları, suikastları düşünülünce zor görünüyor. Türkiye, 70'lerin sonunda, Doğan Öz ve Abdi İpekçi cinayetlerinden, 90'lı yıllardaki laik aydınlara, önemli komutanlara düzenlenen suikastlara, hatta çok sayıda kitlesel katliamlara sahne oldu. Hiçbirinin arkasındaki kirli güç açığa çıkmadı.
Ancak şimdi yeni bir durum var. Geçmişte devletin içine çöreklenen ve devleti içeriden ele geçiren Gladyo ve yeni versiyonu FETÖ'vari yapılanmalar ayıklandığı, daha doğrusu fark edilerek mücadele edildiği için böyle bir şans eskisinden daha fazla var. Bu sonuca da değişen bir devlet ve kararlı bir siyasi iradenin varlığıyla ulaşıldı.
Tam da bu yüzden Emniyet Genel Müdürü Selamı Altınok, şöyle diyor: "Henüz işin başındayız ama şunu söyleyebilirim. Güvenlik güçlerimiz sabırla ve çok titiz bir çalışma yürüttü. Canlı yakalanması için özel çaba harcadık. Konuşacağından ve bağlantılarını ortaya çıkaracağımızdan umutluyum."
Türkiye'nin Suriye'de üstlendiği rol, teröre karşı kararlı mücadelesi ve ABD'de Trump yönetiminin başlaması, küresel dünyada taşları yerinden oynatacağa benziyor. Bunun iç siyasete yansımaması mümkün mü?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp