Top
Ranini

Ranini

raninionline@gmail.com

26/10/2014

Bobby Roth gelsin, başımın üstünde yeri var

TRT1 için hazırlanan Filinta dizisine supervizör olarak getirilen ünlü yönetmen Bobby Roth, dün Türkiye İhracatçlar Meclisi’nin düzenlediği, “Dünya Sinema ve TV Endüstrisinde Yükselen Değer Türkiye” paneline konuk olarak katıldı.

Her ne kadar Bobby Roth sadece üç bölüm çektiği Lost dizisinin yönetmeni gibi lanse edilse de, aslen portfolyosunda önemli yer tutan başka diziler de var. Prison Break, Agents of S.H.I.E.L.D, Revenge ve Grey’s Anatomy gibi…

Ceylan InterContinental Otel’in Bosphorus Salonu’nun fuayesine her zamanki gibi, kız tarafı olarak erkenden girdim. Sektörün neredeyse bütün önemli birimleri paneli izlemek için gelmişti. Yok yoktu desem, yeridir. Güzel hazırlanmış fuayede Bobby Roth en güler yüzlü haliyle ve elinde bir bardak su ile ortalıkta dolaşıyordu. Fuaye kalabalıklaşınca aniden ortadan kayboldu.

Saat 14:00’da başlayacağı ilan edilen panele gecikmeli olarak girdik. Çünkü Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekçi yurt dışı seyahatinden dönüyordu. Bakanın ayağının tozuyla panele gelmesini bekledik. Bakanı beklerken, cenazeler dışında nadiren bir araya gelen sektör mensuplarımız öbekleşip sohbet ettiler, ettik. Neden sonra zil çalmak suretiyle salona davet edildik. Bakan Bey gelmemişti ama duyumlarımıza göre gelmek üzereydi.

BURHAN ÖZKAN: SİYASİ GELENEĞİN VAZGEÇİLMEZİ OLAN HASLETE SAHİP

Panelin açılış konuşmasını Yapımcı Burhan Özkan yaptı. İrticalen konuştu, zaten iyi hatiptir kendisi. Burhan Özkan sektör işlerine gönül vereli çok oldu. Yayıncıyken Rahmetli Meral Okay’la birlikte dizi sektörüne meyletmişti. Memleketin yetiştirdiği iyi “öğrenen” adamlarından biridir diyebilirim. Gençliğini şekillendiren siyasi geleneğin vazgeçilmezi olan haslete sahiptir. Yani öğrenmeye çok açık, çalışkan bir adamdır. Mesela Burhan Özkan senaryodan mutsuz ise, 6 ay içinde ortalama bir senarist kadar metin hakimiyeti sağlar. Sahada eksik varsa öğrenir. Yapımcılığı başarılı mıdır, adil midir, bilemem. Çok parlak bir işini henüz duymadım. En son işi TRT için yaptığı “Bir Zamanlar: Osmanlı Kıyam” idi. O projenin de önünde arkasında, maddi manevi esen fırtınanın haddi hesabı olmamıştı.

Sektörün yaratıcı kısmına mensup olanları ‘Fareli Köyün Kavalcısı’na benzeten Özkan’a göre acilen evrensel standartta iş yapma yetisinin geliştirilmesi gerekmekteymiş. 2023’te kültür işlerinden beklenen ihracat gelirinin 2 milyar dolar olduğunu da belirten Özkan, düzenlenen bu paneli takip edecek başka eğitici etkinlikler olacağından da bahsetti.



DİZİLER KONUSUNDA AMERİKA’DAN SONRA 2. SIRADAYIZ

Daha sonra mikrofonu TIM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Başkanı Mehmet Büyükekşi aldı. Sinema ve TV endüstrisinin çağın en etkili meslek gruplarından birisi olduğunu söyleyen Büyükekşi, sinemanın dünyada ilaç ve silah sanayiinden sonra geldiğini ve sektör hacminin 2013 yılında 88 milyar dolarlık büyüklüğe ulaştığını, 2018 yılında ise 110 milyar dolar olacağının tahmin edildiğini söyledi. Bu mantıkla bakarsak, 2018’de 110 milyar dolar olan pastadan, 2023’de 2 milyar dolarlık dilim almak da aslında makul bir hedef gibi geliyor. Sayın Başkan’ın biraz da Bakan’ın gelişine endeksli uzayan konuşmasında 28 Eylül’de lansmanı yapılan “TURKEY: Discover the Potential” sloganı ve logonun yaratım sürecini dinledik. Yurt dışına dizi satışı konusunda Amerika’dan sonra ikinci sırada olduğumuzu da söyleyen Büyükekşi, yapımcıların uluslararası fuarlarda daha dik durmalarına destek sağlamaktan, senaryo yazım aşamasından itibaren ürün yerleştirme sürecinin geliştirilmesi, marka yaratmak, küresel işbirlikleri oluşturulması gerekliliği, plato teknolojisinin geliştirilmesinin gerekliliğinden bahsetti. Öte yandan çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve telif hakkı meselesinin çözümüne dair tek bir cümle kurmadı.

VE SONUNDA, ZEYBEKÇİ SALONDA

Büyükekşi anekdotlara girmek üzereyken Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekçi salona girdi. Yurt dışı seyahatinden ayağının tozuyla geldiği paneldeki 'Algı yönetimi' odaklı konuşmasına, "84'te İngiltere'de öğrenciyken Midnight Express’i izledim" anekdotu ile başladı. “Yıl 2014 Midnight Express teması neden hortladı?” diyeceksiniz amma gel gör ki Bobby Roth da, “Valla ben de Türkiye denildiğinde Midnight Express’te anlatılanları bilirdim” dedi. Roth’un bu algısı geçen hafta Filinta çekimleri için geldiğinde kırılmış. Ey seyirci, The Blacklist ya da başka işleri izlerken, “İstanbul böyle değil?!” diye gerilme. Adamların oralardan buraya bakışı bu. “Dostum bu neyin kafası, bir tıklık dünya, nete gir sörç yap,” da diyemiyorsun tabii elin adamına. Hoş, ‘Amerikalıya kendi memleketinin az sağını, biraz solunu sorsan bilmez’ derler. Kıtasından fersah fersah uzak bir üçüncü dünya ülkesi hakkında algısını mı yenileyecek? Ancak güneye tatile gelecek ya da dizi/reklam seti olacak da, “Aa siz deveye binmiyor musunuz?” diyecek. Vay halimize…

Ama büyük hedeflerimiz var. Kültür ürünlerimizi dünyaya satacağız. Bu açıdan bakınca Amerika dışında kalan öteki dünyaya kültür ürünleri satmanın, bu satışı da diziler üzerinden yapmanın önemi ve yüklü getirisinin sektörde paylaşım oranlarını hayal etmek çok daha tedirgin edici hale geliyor.

BOBBY ROTH YÜZÜK TAKMAYI SEVEN, GÜLER YÜZLÜ BİR TİP

Bobby Roth’a gelirsek… Kendisi ve işleri hakkında, Google Hazretleri’nden öğrenemeyeceğimiz çok az bilgi verdi. Eh, özel röportaj yapmadığımızı düşünürsek çok bile söyledi. Roth ailesi Romanya asıllıymış ve kendi deyimiyle “Amerikan rüyası”nın peşine düşüp kıta değiştirerek Los Angeles’a gelmişler, Bobby de hâlâ orada yaşıyormuş. Babası halı döşemecisiymiş ve onu Berkeley’de burslu kazandığı felsefe eğitimini sürdürmesi konusunda cesaretlendirdiği için minnettarmış. “’Okuma, al sana altın bilezik. Gel baba mesleğini devam ettir’ de diyebilirdi ama demedi, beni destekledi” diyerek gururla bahsetti babasından. Roth da herkes gibi sinema hayalleriyle başlamış mesleğe. Kosta Gavras hayranıymış ve ABC için dizi çekmeye başlayana kadar da sektörü küçümsemiş. “Neden sinema çekmiyorum da bana durmadan “daha çok yakın plan kullan” diyen adamlara iş yapıyorum?” demiş. The Walking Dead izlemiyormuş ama Game of Thrones, Breaking Bad, Madmen izliyormuş. Ülkesine dönünce bir bölüm daha Revenge çekecekmiş. Evli. Yüzük takmayı seven tipteki adamlardan... Aynı zamanda güler yüzlü…

ESER MİKTARDA ‘LOST’

Bobby Roth konuşmasına başlamadan önce kendi hazırladığı showreel denilen ve bugüne kadar yaptığı işlerden parçaların bulunduğu mesleki tanıtım videosunu izledik. Tamamı Prison Break iken eser miktarda Lost vardı. “Sanırım çektiğim dizileri biliyor ve izliyorsunuz değil mi?” diye şaşkın edalı bir soruyla başladı konuşmasına ve “Açıkçası yakın zaman önce Çin’e gidince ve ülkenize gelince yaptığım işin global boyutta anlamını ve kıymetini daha net anladım. Biz orada bir dünya kuruyoruz, hikaye anlatıyoruz ve bu bütün dünyada kendine bir yol buluyor, asıl büyülü olan da bu” diye devam etti.

‘KÜÇÜCÜK BÜTÇELERLE 90 DAKİKA DİZİ ÇEKİP REKABET EDEMEZSİNİZ’

Filinta’nın çeviri senaryosu ona ulaştığında ilgisini çekmiş. “Diziyi izlenir kılan sadece aksiyon değildir. Seyircinin kurulan dünyada kendine ait bir şeyler bulması da önemlidir. Bu anlamda Filinta kolaylıkla evrensel bir hikaye olabilir” dedi. Eh, kaç gündür ‘set ortamı’ da gördüğü için konuşmasında çalışma şartlarından da dolaylı olarak bahsetti. “Biz 30 dakikalık işleri 8-9 günde ama milyon dolarlar harcayarak çekiyoruz. Siz aynı sürede ve daha küçük bütçelerle 90 dakika (adama genel olarak 110-120 dakika iş çekildiğini söylememişler bile) iş çekerek dünya ile nasıl yarışacaksınız ki?” dedi. Bir de Filinta setinden çekim anısı anlattı. “Serhat Tutumluer bir sahne çekiyordu. Çok da yetenekli bir oyuncu ama çok uzun konuşuyordu. Sahne üç dakika sürüyor. Her karakterin neden bu kadar uzun uzun konuştuğunu sordum. İzleyici eğilimleri gereği olduğunu izah ettiler. Sahneyi 45 saniyeye indirdik, üstelik anlamı da bozulmadı” dedi. Anlayacağınız, ‘evrensel kıymeti olacak büyük hikayeleriniz var ama senaryo/ diyalog yazamıyorsunuz,’ demedi. Çünkü haza Los Angeles Beyefendisi olmak bunu gerektirir.

BÜTÜN AMERİKA GELSİN, ÜLKEMİZDE SET YAPSIN

Özetle, panelde önümüze koyulan tablodan payıma düşen hisse şudur: Gün be gün büyüyen bu pastadan alacağımız pay, sektörün çalışma şartlarına, telif haklarına, ödeme alışkanlıklarının değişmesine doğru orantılı olarak yansıyacaksa Bobby Roth gelsin, başımın üzerinde yeri var. Hatta James Spader da gelsin. Bütün Amerika gelsin, ülkemizde set yapsın. Dizileri şıp diye satacağız diye MENA odaklı kadrolar kuralım, razıyım. “En satılan temalar”a yönelelim, yerli seyirci de taş yesin; gıkım çıkmaz.

Böyle işte…

R.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp