Top
12/05/2014

'Türkiye ile kültürel işbirliği zor'

Polonya ile ortak yanımız hüzün. Adam Mickiewicz Enstitüsü’nün direktör yardımcısı Joanna Kiliszek, Türkçe söylüyor ‘hüzün’ diye, sonra ekliyor “Orhan Pamuk’un İstanbul kitabındaki ‘hüzün’... Biz ise buna melankoli deriz ve durumu biraz mizahla aşmaya çalışırız” 

Polonya’nın hüznü özgürlük mücadelesiyle geçen belki bin yıllık tarihinden kaynaklanıyor. Bu tarihin içinde ayakta kalmayı, kimliklerini korumayı kültürlerine dört kolla sarılarak başarmışlar. O nedenle biraz da kültür ve sanat ülkesi Polonya. Dolayısıyla Türkiye ile diplomatik ilişkilerin 600. yılını kültür ve sanatla kutlamaya karar vermişler. İşin organizasyonunu da Adam Mickiewicz Enstitüsü üstlenmiş. Türkiye’de yılsonuna kadar her alanda yüzden fazla etkinlik düzenliyorlar.

Bu enstitünün davetlisi olarak gittiğimiz Varşova’da, kurumun Genel Direktörü Pavel Potoroczyn ile tanıştık. Polonya kültürünü tanıtmaya yönelik bir kurum burası, Kültür Bakanlığı’na bağlı. Ama Potoroczyn, siyasetçilerden bağımsız devlete kol mesafesinde duran bir kurum olduklarının altını çiziyor. Bu mesafeyi sağlamak pek kolay olmamış anlaşılan ki kurulduğu ilk sekiz senede dokuz direktör değiştirmiş... 14 yıllık enstitünün son altı yıldır farklı bir vizyonla çalıştığını anlatıyor Potoroczyn: “Politikacılara karşı ‘bize para verin ve bizi rahat bırakın’ felsefesini benimsedik. Ve bu işliyor. Biz propaganda makinası değiliz. Amacımız kültür diplomasisi yapmak. Bu Gerçeği söylemek için yapılan bir diplomasi. Siyasetçiler her zaman gerçekten yana değildir. Ama sanat izleyicisi hep gerçeği tercih eder.”

Türkiye’den önce çok sayıda ülkede benzer ‘kültür mevsimi’ programları düzenlemişler. Kültür ihraç etmek yerine, temas sağlamanın önemine inanıyorlar. Her ülkeye seveceği etkinlikleri taşımak, ortak projeler yapmak ve seçkin sanat izleyicisi yerine mümkün olduğunca kitlelere yayılmak temel hedefleri. Bu yüzden etkinliklerin İstanbul’a sıkışıp kalmamasını istememişler ve farklı kentlere de yayılmışlar. Bize övünerek sundukları verilere bakılırsa 70 çalışan, 10 milyon Euro’luk bir bütçe ile tüm dünyada 40 milyon izleyiciye ulaşmışlar... Potoroczyn “Benim işimin yüzde 90’ı burada hazırlanan projeler için para bulmaktır” diyor. Toplantı biter bitmez de büyük, siyah makam arabasına binip enstitüden ayrılıyor...

Bu ideal enstitü hali ya da başka değişle ‘Mickiewicz rüyası’ sonsuza kadar sürecek gibi görünmüyor. Çünkü 2015’te seçimler olacak ve tüm dünyada olduğu gibi Polonya’da da milliyetçilik yükseliyor. Neticede daha muhafazakâr bir partinin iktidara gelmesi bekleniyor. Potoroczyn’in yardımcısı Joanna Kiliszek, muhtemelen yeni iktidarın yurtseverliğe hizmet edecek bir program isteyeceğini o zaman kendilerinin gitmek zorunda kalacağını söylüyor. Evet, Kiliszek açık sözlü biri. Taksim’deki olaylardan bahsediyor, komünist yönetime karşı 80’lerde yaptıkları eylemleri hatırlamış; “Biber gazı kokusu hâl­â burnumda” diyor. Türkiye’nin resmi kurumlarıyla çalışmanın imkânsız olduğunu da hiç çekinmeden anlatıveriyor.

Proje için 2.5 yıl önce çalışmaya başlamışlar. “İlk temas Kültür ve Dışişleri bakanlıklarıyla oldu. Ama bunlar iyi gitmiyordu. Gördük ki görüştüğümüz kamu kurumlarında diğer ülkelerle partnerlik yapacak bir işbirliği anlayışı yok. Biz de istekli başka kurumlar bulduk” diyor. En son 2013’te gelen Kültür Bakanlığı ekibinin işbirliği için çok hazırlıksız olduğunu görmüşler. Türk ekip ellerinde bir listeyle Ulusal Müze’ye gitmiş. Türkiye’den kaçırılan eserlerden Polonya’da bulunanların peşine düşmüşler. “Sizin tek niyetiniz bunları Türkiye’ye geri götürüp kendinizi bakanınıza başarılı göstermek mi? diye sordum, ‘Evet’ dediler. İki taraflı işbirliği için değil, eski eserleri geri götürmek için gelmişler. Neticede iki yıl uğraştık ama bir ilişki kuramadık.”

Kiliszek’in anlattıkları 600. yıl etkinliklerinin neden tek taraflı olduğunu da açıklıyor. Türkiye’de yüze yakın Polonya sanatı etkinliği varken Polonya’da Türkiye etkinliği tek tük. Çünkü Türkiye bunu iki taraflı bir etkinlik olarak görmemiş. Belli ki bir tür büyüklenmeye kapılmışız ve “Gelsinler kendilerini tanıtsınlar” diye düşünmüşüz. Hani biz nasıl Fransa’da Almanya’da kendimizi tanıtmaya çalışıyor, paralar harcıyoruz; Polonya da bize gelsin kafası. Oysa kültür sanat birikimiyle, müzeleriyle Batı ve Doğu Avrupa’da etkili bir ülkeden söz ediyoruz. Türkiyeli sanatçılar da bu ülkede işlerini gösterme, burada vakit geçirme olanağı bulsa on binlerce Polonyalı da o salonları doldururdu. Tamam, eski eserlerin iadesi çok önemli bir konu ama o başka bir iş. Neticede Polonyalılar, Türkiye’de İKSV ile Sabancı, İstanbul Modern, Pera gibi dünyaya açık kurumları bulup onlarla işbirliği yapmışlar...

Bu arada bütün bu hikâyenin içinde bir şey aklıma geldi; aslında bizim de Adam Mickiewicz gibi bir kurumumuz var: Yunus Emre Enstitüsü. Var mı, yok mu? Ben emin olamadım, bir sorayım istedim...

11 kentte 100 etkinlik

Sadece İstanbul’da değil, Antalya, Adana, Bursa, Ankara, İzmir, Mersin, Mardin, Eskişehir, Konya ve Bodrum’a da dağılıyor etkinlikler. Geçen hafta İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’nin (İTEF) açılış gününde genç Polonyalı yazarlar vardı. Ondan önce film festivalinde Andrej Wajda’ya onur ödülü verildi, arada MİAM’da Mazurka dansları yapıldı, İdil Biret Chopin konseri verdi. Şu sıralarda ise bu ülkeden gelen bazı iddialı oyunlar Tiyatro Festivali’nin ağır topları olarak İstanbul’da sahneleniyor. Sırada caz ve müzik festivalleri ile Tasarım Bienali var. Tabii bir yandan da çok iyi konser programları, atölye çalışmaları, film gösterimleri İstanbul dışındaki kentlerde de gerçekleşti, gerçekleşecek. Mesela Polonyalı çağdaş sanatçıların işleri Portizmir Trianeli’nde sergileniyor. 600. Yıl programının açılışı Sabancı Müzesi’ndeki Uzak Komşu Yakın Anılar sergisiyle gerçekleşmişti. Kapanış ise ekim sonunda Pera Müzesi’nde açılacak ‘Polonya resim, çizim ve grafiklerinde oryantalizm’ konulu sergiyle yapılacak. Tüm etkinlikler için www.culture.pl ya dawww.turkiye.culture.pl/tr adreslerine bakabilirsiniz.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp