Top
Yazgülü Aldoğan

Yazgülü Aldoğan

yaldogan@posta.com.tr

28/11/2017

Eller sanat eğitimi için kalktı

Yaşadığımız bütün sıkıntılara rağmen kuyruğu dik tutmaya ve hayata tutunmaya devam ediyoruz; bunda İstanbul’un büyük yeri var. Hafta sonu, gerek sergileri, gerek eğitim programları, gerek etkinlikleri ile sanat yaşamında önemli yeri olan İstanbul Modern’in geçen yıl yapılamayan 8. galası vardı.

Salı Pazarı’ndaki GalataPort inşaatının bütün hızıyla yıkıp yaparak sürmesine rağmen şantiye ortamının içinde ve bulundukları antreponun son günlerinde bir masal atmosferinde gerçekleşti gala. Bu sadece yiyip içilen bir etkinlik değil.

Önemi, sanatçıların bağışladıkları eserlerin müzayedeyle satılması ve eğitim programları için fon toplanması. İstanbul Modern açıldığından beri, yani 13 yıldır, 700 bin çocuk ve gence eğitim verilmiş. Oya Eczacıbaşı’nın ev sahipliğinde ve etkin bir düzenleyici grubu ile hazırlanan galada Mert Fırat da her zamanki iyilik meleği rolüyle, 4-8 yaş arasındaki işitme engelli çocuklar için kurulacak orkestraya para topladı.

Cem Yılmaz da kendisine kötülük meleği olarak yardımcı oldu! Ve böyle elit ve zengin bir topluluktan bu kadar para toplanmasını alkışlamak yerine miktarın çok daha fazla olabileceğine de haklı olarak vurgu yaptı! Galanın bir diğer şöhreti ise Türkan Şoray’dı. Sultanla sinema ve çocuklarımız hakkında sohbet ettik.

Belli bir yaşın üstündeki kadına esas roller verilmediği için film çevirmediğini söylediyse de galiba asıl sorun sağlık. İstanbul Modern, nereye gidecek, etkinlikler nasıl devam edecek, Paket Postanesi de yıkıldığına göre, geçici yeri neresi olacak, sanat ve eğitim nerede sürecek, gecenin sorusu ise buydu.

İstanbul’a ihanet devam ediyor

Sonbaharın son güzel pazarında herkes kendini sokağa atınca Boğaz yollarında trafik durdu. Biraz dökülmüş yaprak, yeşil alan, ağaç görebilmek ve temiz hava alabilmek için çırpınan o kadar çok insan vardı ki!

Ne yazık ki İstanbul bir Berlin, bir Londra, bir Paris değil. Bu şehirlerin ortak özelliği, şehrin göbeğinde birbirinden güzel ve büyük parkların olmasıdır.

Berlin’de de, Londra’da da, işten, evden çıkıp hemen oradaki parklarda saatlerce yürüyebilirsiniz! İstanbul’da ise bir karış boş alan bulundu mu, derhal bir rezidans, alışveriş merkezi, bina yapılıyor, hatta okullar yıkılıyor avm yapmak için. Mecidiyeköy’deki Likör Fabrikası, Ataköy sahilindeki boş alanlar için az yalvarmadık, ne olur buralar park olsun diye.

Çin seddi gibi binalar dikildi, kumun ve alüvyonun üzerine, ilk depremde cumburlop denize gitmezse ne olayım! Hiç üzülmem, kamunun olan denizi görmemizi bile engellediler. İki adım atmak için saatlerce yol gidiyoruz.

Pazar günü Fatih Ormanları’ndaki Arboretum’un önünde yüzlerce metrelik kuyruk vardı: hem de adam başına 15 lira verip parktan biraz büyük bir doğal ortamda sadece yürüyebilmek için. O kadar kalabalıktı ki ormanda aradığınız sakinlik de yoktu doğal olarak.

Bu ülkeyi, şehri yönetenler, ihanet ettiklerini, doğayı katledip her yeri betona çevirdiklerini itiraf ettiler de ne oldu, ihanet devam ediyor, hatalardan ders alınmıyor.

Haliç kıyısında bile yükseklik izni artıyor. Şehirde toprak bitiyor, denize sarıyorlar, Bebek sahili dolduruluyor, betonlar dökülüyor, bütün sahil genişletilmiş.

Biz bu şehre sığamıyoruz dedikçe daha çok bina yapılıyor, inşaat sektörü sıkıntıda, Kadıköy, Cadde’de bitmemiş inşaatlar enkaz halinde bekliyor. Akıllanan var mı? Yok!
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp