Top
Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakkiocal@outlook.com

04/10/2018

Çin geliyor (mu?)

Çin, şu anda dünyanın 1 numaralı ekonomisi. Ekonomik güç olarak, yatırım-kârlılık, cari harcamalar, ithalat-ihracat dengesi olarak ABD’yi, bir ekonomik blok olarak NAFTA ve AB ülkelerini çoktan geride bıraktı.

Fakat Çin’de hâlâ bu pastadan pay almak isteyen yabancı bankalara izin verilmiyor. Çin’de ekonomiyi idare eden, Batı yatırım bankacılığının dilini çok iyi konuşan bankacılar bulabilirsiniz, ama gidip kendi bankanızı kuramazsınız. Zaten Çin parasının değeri bir merkezden belirlendiği sürece, akla başında hiçbir kapitalist bankası, gidip de böyle bir kumar oynamaz. Yuanın değerinin serbest piyasada inip çıkması, bir siyasetçinin bunu belirlemesinden daha istikrarlıdır; çünkü siyasetçi, ülke parasının değerini belirlerken ne kadar serbest piyasaya göre realist kararlar da alsa, sonuçta siyasetçidir. Siyaset kararları ise serbest piyasaya göre daima daha az öngörülebilir niteliktedir.

Çin, parasının serbest piyasada değerini bulması sistemine geçtiği takdirde ki bunun adı ülkeyi finans-kapitale açmak olur, dünyanın en canlı finans sistemine de sahip olacaktır. Çin Komünist Partisi’nin Mao’dan sonra en uzun süreli lideri olan Deng Xiaoping, işbaşına geldikten sonra iki yıl içinde öyle reformlar yaptı ki bugün Çin belki de kapitalist sistemin en arızasız işlediği ülke oldu. Evet, işbaşında hâlâ bir Komünist Parti var, ama Deng’in dediği gibi, “Fare yakaladığı sürece kedinin siyah mı, beyaz mı olduğuna bakılmaz.”

Gerçi işbaşındaki partinin bir “komünist parti” olması, kedinin rengi kadar önemsiz bir mesele sayılamaz, ama onun yerini alan lider Xi Jinping, hükümetin “komünist diktatörlüğü” niteliğini renk farkına kadar indirgedi.

Yine de mesele hallolmuyor çünkü mevcut küresel sistem, finans dünyasının ne kadar doğru karar verirlerse versinler bir avuç banker (hele devlet memuru banker!) yerine dünyanın dört bir tarafına yayılmış milyonlarca yatırımcının sadece kendi çıkarlarını düşünerek (teoriye göre rasyonel şekilde verdikleri) kararların yerini tutamayacağı mantığına dayanıyor. (Bu hükme karşı çıkacak, mevcut küresel finans sisteminin bir avuç şişman kedinin kurduğu oligopoliye dayandığını söyleyecek olanlar vardır. Ama bu şu anda tali bir konu.)

Yani ABD siyasetçilerini devreden çıkartacak bir yeni finansal sistem kurulacak ise, bu sistemin bütün oyuncuları, küresel bir sistemin varsayımlarını kabul etmelidir. Mesela IMF’yi devreden çıkartacak bir yatırım finansman sistemi kurmak için, bu sistemin IMF’nin zaafları ile malul olmaması gerekir. Ülkelerin ne yapacağını dikte eden değil, neyi eksik yaptığını rapor edecek, hiçbir kurucunun kayırmacılık yapamayacağı bir IMF.

Böyle bir kalkınma destek finansmanı, dolarla değil, yuanla pekâlâ yapılabilir. Ama bunun ilk şartı, yuanın serbest piyasada gerçek değerini bulmasıdır.

AB, Rusya’yı uluslararası oyuncu olarak küresel finans dünyasına almakta çok gönülsüz. Bunun haklı sebepleri de var. Ama Çin’in büyüklüğüne oranlı bir rolü üstlenmesi çok daha kolay.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp