Top
Ayşe Arman

Ayşe Arman

aarman@hurriyet.com.tr

04/12/2016

Ölümsüz bacaklara sahibim


Bazı konferanslarda, daha da iyi görünsünler diye bermuda giyiyor, Robocop gibi karşınızda dikiliyor. İsterse kendini uzatıyor, isterse kısaltıyor. İnsan onun herhangi bir engeli olduğuna inanamıyor.

n

 

n

Zaten onun tezi de, engelli insan yok, engelli teknoloji var.

n

 

n

8 yaşında dağcılığa merak sarıyor, 17 yaşında Amerika’nın en iyi dağcıları arasına giriyor. Ne var ki bir tırmanışta, fırtınaya yakalanıp donduğu için, bacakları kesiliyor. O günden sonra Hugh Herr’in kaderi değişiyor, bilim insanı olmaya karar veriyor. Bugün dünyanın en sayılı üniversitelerinden MIT Medya Laboratuvarı’nın da Biyomekatronik Grubu Başkanı, geleceği yönlendiren dünya çapında bir bilim adamı. Time dergisi tarafından, iki kez sağlık buluşları alanında dünyanın en önemli 10 insanından biri seçildi.

n

 

n

Gelecekte insanların daha yüksek performans sağladığı için sağlıklı uzuvlarından kurtularak biyonik uzuvlarla hayatlarına devam etmek isteyeceklerini savunuyor. Bir nevi gelecekte insanlar isteyerek Terminatörlere dönüşecek diyor!

n

 

n

Kendisi de biyonik bacaklarıyla tırmanamayacağı yerlere tırmanıyor.

n

Herr, İnovasyon Haftası’nda konuşma yapacak. Teknolojinin nelere kadir olduğunu görmek istiyorsanız izleyin derim.

n

 

n

Hürriyet

n

 

n

Başınıza gelen felaket yüzünden insanlığa çok faydalı biri oldunuz. Bu nasıl bir duygu?

n


- Şahane! Bazen dünyanın en şanslı adamı olduğumu düşünüyorum. Çünkü bana insanlığın acılarını biraz olsun hafifletecek bir teknoloji yaratma ayrıcalığı verildi... Bu, olağanüstü bir şey!

n

 

n

“İyi ki dizlerimin aşağısı kesilmek durumunda kalmış!” mı diyorsunuz yani?

n

 

n

-Aynen öyle! İyi ki ayaklarım kesilmiş diyorum! Çünkü bu sayede insanlığa faydalı bir şey yapıyorum. Ayrıca yeni ayaklarım çok daha eğlenceli ve fonksiyonel. Onları geliştirip yenileyebiliyorum. Oysa biyolojik bacaklarım, yaşlanmaya bağlı olarak dejenerasyona uğrayacaktı. Biyonik bacaklarımsa, gün geçtikçe daha da güçlenecek. Söylemek istediğim şu: Ben şu anda ölümsüz bacaklara sahibim!

n

 

n

Sizce bütün bunlar tesadüf mü? Bazen bu dünyaya bir misyonu yerine getirmek için geldiğinizi düşünüyor musunuz?

n

 

n

-Evet, bu bir misyondu. Teknolojiyi kullanarak önce kendi engelimi, ardından diğerlerinin engellerini ortadan kaldıracak şeyleri yapmam için bir çağrı. Bu çağrıya uydum. Bana en çok sorulan sorulardan biri, kendimi eksik hissedip hissetmediğimdir. Anladım ki, eksik olan ben değilim.

n

 

n

ENGELLİ İNSAN YOKTUR,   ENGELLİ TEKNOLOJİ VARDIR

n

 

n

Nasıl yani?

n

 

n

-Engelli insan yoktur, engelli teknoloji vardır. O yüzden de canla başla, eksik olan teknolojinin eksiklerini gidermeye çalışıyorum. Bedenlerimizin, teknolojiyle birleşmesini sağlamak için sürekli çalışmaya devam edeceğim. Biyonik tasarımların, dünyamızın içine özenle entegre edildiği bir gelecek bekliyor bizi. Öğrendikçe, geliştikçe, bilgiye ulaştıkça, doğanın kendisini türettik. Artık neyin biyolojik, neyin doğal, neyin yapay olduğunun belli olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Önümüzdeki yıllarda daha da artacak. Bu, kötü bir şey değil.

n

 

n

İnsanlığa müthiş bir gelecek vaat ediyorsunuz. Bu gelişmenin neresindeyiz?

n

 

n

- Epey ilerledik ama uzun bir yolculuk bu. 21. yüzyılın derinliklerine uzanan bir yolculuk. Bacak amputasyonu, bir zamanlar ciddi bir sakatlıktı. Protezler icat olduktan sonra, sıradan bir görüntü haline geldi. Gün gelecek aynı şey, biyonik uzuvlar için de geçerli olacak. Benim gibi alışılmadık bedenlere sahip insanlar, engelli olarak değil, dezavantajı avantaja çevirmiş kişiler olarak değerlendirilecek.

n

 

n

BUNLAR, YÜKSEK TEKNOLOJİYE SAHİP ORGANLARIMIZ

n

 

n

Bu kullandıklarınız da ‘protez’ mi?

n

 

n

-Biyomekanikler, sıradan protezlerden farklı. Bunlar, yüksek teknolojiye sahip organlarımız. Teknolojik sentetik derilerle, ana gövdemize bağlanarak bizi anlıyor ve ona göre hareket ediyorlar. O kadar iyi hareket ediyorlar ki, engeli olmayan insanlarda yaptığımız denemelerde, destek ünitelerinin, biyolojik uzuvlarımızdan daha iyi çalışıyor oldukları ortaya çıkıyor. Yaptığımız çalışmalarla, bir dansçıyı tekrar dans ettirecek kadar hassas biyomekanik uzuvlar yaratıyoruz. Bu gelecek için umut veriyor.

n

 

n

Ne kadar yolunuz var?

n

 

n

-Makinelerin, vücudumuza bağlanarak, bizi daha güçlü ve yetenekli kıldığı bir çağa giriyoruz. 20, hatta 10 yıl öncesinde bunlar bize bilimkurgu gibi gelirdi. Bunların bir kısmını gerçekleştirebiliyoruz, diğer hayallerimizi gerçekleştirmeye de çok yakınız.

n

 

n

Peki dünyadaki bütün engellilerin, sizin üzerinde çalıştığınız teknolojiden faydalanmasına daha ne kadar var?

n

 

n

-Öncelikle toplum olarak, “Engelli insan yoktur, engelli teknoloji vardır!” savını kabul etmemiz gerekiyor. Sonra da yürümek, dans etmek, görmek, hatta depresyonda olmadan yaşamanın herkesin hakkı olduğunu... Bu haklara ulaşmanın yolu da teknolojiyi kullanmaktan geçiyor. Engeller ancak teknolojik inovasyonlarla aşılır. Gelecekte biyonik ilerlemelerden yola çıkarak, ‘teknolojik vakıflar’ kuracağız. Ancak o fonlar devreye girince o hizmetlerden kitleler faydalanmaya başlayabilecek.

n

 

n

DÜNYANIN EN İYİ DAĞCISI OLACAKTI, AYAKLARI KESİLDİ

n

 

n

17 yaşında Amerika’nın en iyi dağcılarından biriydiniz. O zamanlar bilim insanı olma hayaliniz var mıydı?

n

 

n

-Hayır, yoktu. Üniversite okumak gibi bir niyetim de yoktu. Dünyanın en iyi dağcısı olmak istiyordum. Ama işte o kaza ve sonra bacaklarımı kaybetmem, bilimle ilgilenmemi sağladı. Ve sonra da bilim adamı oldum. Lise mezuniyet buluşmalarına gittiğimde insanlar şaşırıyorlar, “Bu, sen olamazsın!” diyorlar.

n

 

n

Kazaya dair neler hatırlıyorsunuz?

n

 

n

-İnsanın, ölüme bu kadar yakın olması, artık öleceğine inanması, “Evet zamanı geldi!” demesi, bunları deneyimlemesi çok tuhaf... Tarifi yok... Ve sonra ölmemesi daha da tuhaf... Ben ölüme yakın bir deneyim yaşadım. Tek söyleyebileceğim yücelik vardı. Ama aynı zamanda üzüntü ve hüzün.

n

 

n

Sevdiklerimiz için hayatta kalmaya çalıştık

n

 

n

Her kare var mı aklınızda?

n

 

n

-Yok, hayır. Soğuktan ve hipotermiyle baş etmek zorunda kaldığımızdan normal düşünemiyorduk. Zaman kavramı kaybolmuştu. Fırtınada dört gün geçmiş olmasına rağmen, hâlâ 24 saat geçtiğini zannediyorduk.

n

 

n

Peki nasıl bir travmaydı o? Donmak ve uykuya dalıp gitmek mi istiyordunuz?

n

 

n

-Ne kadar çabuk ölürsek, bizim için o kadar iyi olacağını düşünüyorduk. Önceleri kar mağarası yaparak ve ısınmak için Jeff’le (Baxter) birbirimize sarılarak, hayatta kalma mücadelesi verdik. Sonra birbirimize sarılmaktan da vazgeçtik.

n

 

n

Kurtarma ekibi gelene kadar öne çıkan en önemli duygu neydi?

n

 

n

-Sevdiklerimizin, ölümümüzün üzerine yaşayacakları üzüntüyü düşünüp daha da çok üzülüyorduk. Ve galiba sevdiklerimiz için hayatta kalmaya çalıştık.

n

 

n

BİRİLERİ KARDAKİ AYAK İZLERİMİZİ GÖRMÜŞTÜ

n

 

n

Peki hayatta kalmanızın bilimsel bir sebebi var mı?

n

 

n

-Yok. Şans eseri ya da kader, artık ne derseniz. Saatte 100 mil hızla esen bir rüzgâra maruz kaldık. Eksi 78 dereceydi. Korkunç bir kar fırtınasıydı. Birkaç günümüzü sığınabileceğimiz bir yer aramakla geçirdik. Sonra medeniyete ulaşmaya çalıştık. Yol kenarına çıkabildik ancak daha fazla yürüyemiyorduk çünkü dizlerimizin altından itibaren bacaklarımız tamamen donmuş ve uyuşmuştu. Şans eseri birileri, kardaki ayak izlerimizi görmüş ve bizi bulmuştu. Dağdan gönderilen helikopter aracılığıyla kurtarıldık.

n

 

n

Bir dağcı için dizlerinin altından iki ayağının kesilmesi ne demek? “Hayat bitti!” gibi mi?

n

 

n

-Kolay bir şey olmadığı kesin.

n

 

n

Ne kadar ağır bir depresyon yaşadınız? Sizi TED konferanslarında izledim, sahnede inanılmaz güvenli duruyorsunuz. Hep böyle miydiniz?

n

 

n

-Yok, hayır. Hiçbir şey birdenbire olmuyor. Kazadan sonra depresyondan ziyade öfke yaşadım. Çünkü Albert Dow, arama çalışmaları sırasında vefat eti. Buna çok üzüldüm. Ve evrene öfkelendim. Ama bu öfkenin kökünden vaat ve umut ortaya çıktı. Albert’in anısına, onun şerefine engelli durumuma yenik düşmedim. Engelsiz bir dünyaya doğru ilerlemekten vazgeçmedim.

n

 

n

Peki sonra?

n

 

n

-Amputasyon ameliyatından birkaç ay sonra, takma bacaklarla yürümeye başladım. Çok ilkeldi. Pasif ve herhangi bir kas hareketiyle bütünleşmiş değildi. Felaketti yani. “Bu mudur? Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?” dedim. O andan itibaren de kendimi daha gelişmiş protezleri dizayn etmeye adadım. Gece gündüz bunun için çalıştım. Bugün taktığım protez de benim ve ekibimin eseri. Biyom, karbon, silikon, titanyum ve alüminyumdan yapıldı.

n

 

n

BEĞENİYORUM VE İYİ ANLAŞIYORUM

n

 

n

Siz çok havalı bir biyonik adam gibi duruyorsunuz. Sanki insanüstü güçleriniz varmış gibi... İsterseniz kendinizi uzatıp, kısaltabiliyorsunuz da. Bunun dalgasını da geçebiliyorsunuz, “Size bacaklarımı göstereceğimi bildiğim için akşamdan tıraş ettim!” diyebiliyorsunuz. Bu noktaya nasıl gelebildiniz?

n

 

n

-Teşekkür ederim iltifatlar için. Sanırım doğuştan var olan bir organı kaybetmeyi, onun artık orada olmamasını bir çirkinlik ve eksiklik olarak değerlendirmiyorum. E çünkü orada bir başka organ var artık. Biyonik bir organ ama var... Ve ben onu, yani bedenimin biyonik bölümünü, zarif ve güçlendirici bir unsur olarak görüyorum. Beğeniyorum, iyi anlaşıyorum ve uyumluyum. Bu da galiba hal ve hareketlerime yansıyor...

n

 

n

Hürriyet

n

 

n

BİYONİK BACAKLARIMLA DAHA İYİ TIRMANIYORUM

n

 

n

Yeni biyonik bacaklarınızla, kendi bacaklarınızla yapamadığınız neleri yaptınız?

n

 

n

-Şu an kullandığım biyonik bacaklarımın ismi Biomes ve yüzlerce insan tarafından da kullanılan bir teknoloji. Dünyanın ilk ayak bileği için yapılmış biyonik bacağı. Biomes’in kendi bilgisayarı ve birçok sensörü bulunuyor. Bununla birlikte, normal bir insanın ayak bileğinin yaptığı hareketleri taklit ediyor. Yürürken çevreyi algılıyor ve reflekssel olarak tepki gösteriyor. Tam olarak normal bir insan gibi.

n

 

n

Sonradan tekrar tırmanmaya başladınız ve ürettiğiniz protezlerle daha zor tırmanışları gerçekleştirdiniz.

n

 

n

-Ben kendi üretmediğim protezlerle de tırmanıyordum. İçimde engelleyemediğim bir tırmanma duygusu vardı. Ameliyat sonrası beni bir rehabilitasyon merkezine yatırdılar. Hafta sonları ailelerimizin yanına yolluyorlardı. Beni tırmanmayayım diye göndermiyorlardı. İlk iznimde kardeşimle tırmandım. Tabii biyonik uzuvlarla işi çok ilerlettim. Aparatlar takarak ayaklarımı şekillendirebiliyorum. Kayalıkların oluklarına girecek ince uçlarla donatabiliyorum.

n

 

n

Bu teknolojilerin, etik sorun yaratacağını düşünüyor musunuz?

n

 

n

-Gelecek teknolojiler, zihnin gücünü artıracak, duyusal deneyimini geliştirecek, öğrenmeyi teşvik edecek ve bize süper insan gücü verecek. Gerçekten de, biyonik uzuvlar, insanlık için muazzam bir potansiyel sunuyor. Tabii her şeyde olduğu gibi kötüye kullanımı olabilir. Risk yok değil yani.

n

 

n

Türkiye’ye İnovasyon Haftası kapsamında konuşma yapmaya geliyorsunuz. İstanbul’u merak ediyor musunuz?

n

 

n

-Hem de nasıl! Bu, benim ilk ziyaretim. İstanbul’un ihtişamını keşfetmeye çalışacağım, biyonik bacaklarımla!

n

 

n

YENİ BİR ÇAĞIN KAPISINI ÇALIYORUZ

n

 

n

Sizin bu buluşlarınızın pratikte ne faydaları olacak? İleride insanlar daha iyi görebilmek için biyonik göz mü takacak? Görme engelliler görebilecek mi? Felçli insanlar azalacak mı? Omurilik zedelenmeleri tarihe mi karışacak?

n

 

n

-Tüm bu soruların cevabını zaman gösterecek. Ama biyonik uzuvları tasarlayan ve inşa eden ekipler, mühendislik veya biyoloji konularında çok bilgili ve tecrübeli. Önce biyolojik uzvun nasıl çalıştığını anlıyoruz. Örneğin, ayak, ayak bileği ve dizin biyolojik vücutta nasıl çalıştığını modelliyoruz. Kaslar nedir, tendonlar nedir, kaslar nasıl kontrol edilir, kas ne kadar enerjiyi kullanır gibi. Zekâ, beden mekanizmaları nasıl işliyor, bunların temel kurallarını çözdüğünüzde ve sentetik formlarını yapabildiğinizde, onları kullanan insanlar için güzel bir iş yapmış olursunuz.

n

 

n

 Peki bu gelişmelerden engelli olmayanlar da faydalanacak mı?

n

 

n

-Elbette! Yeni bir çağın kapısını çalıyoruz! Yakında, bedene destek veren pantolonlar giyebileceğiz. Bedenlerimize yapışan ve bize fiziksellik kazandıran bir tür robotlara sahip olacağız. Mesela koşmaya gitmek istiyorsunız ama koşunca sol dizinizde ağrı oluyor. Dizinizi örten bu robotu takacaksınız. Bu robot, stresinizi biyolojik dizinizden uzaklaştıracak ve dokularınızı daha fazla bozulmadan çalıştırabileceksiniz. Engelleri olmayan insanların üzerinde de bazı deneyler yapıyoruz. Yürümeyi, koşmayı, merdiven çıkmayı destekleyen aparatları üretiyoruz. Denemelerde görüldü ki, destek aparatlarını çıkaran denekler, biyolojik uzuvlarını ağır ve hantal görmeye başladılar.

n

 

n

Hürriyet

n

 

n

21. YÜZYILDA ENGELLİ KALMAYACAK

n

 

n

 Doğanın kendi tasarımından esinlenerek, yeni nesil biyonik uzuv, robotik protez üretiyorsunuz... Önayak olduğunuz gelişmelerle dünyada neler yaşanacak?

n

 

n

-Oooo pek çok yenilik hayatımıza girecek! Biyonik protezler, düşündüklerimizi gerçekleştiren organlarımız olacak. Sadece elimiz ayağımız değil, gözümüz de olacaklar. Sinirlerimizle iletişimde olacaklar. MIT’li meslektaşlarımla birlikte, ‘Aşırı Biyonikler Merkezi’ adında bir yer kurduk. Gerçekten ilham verici şeyler üzerinde çalışıyoruz. Yapay zekâ, giyilebilir robotik, sinir kontrolü ve implant tasarımı, doku rejenerasyonu ve bakımı, genom ve ekolojik mühendislik ve mikro ve nano imalat. Nano’dan organizmaya kadar bilim ve teknolojiyi geliştireceğiz.

n

 

n

Hürriyet

n

 

n

 Engelli diye bir şey kalmayacak mı?

n

 

n

-Bence kalmayacak. 21 yüzyılda, biyonik uzuvlar bu durumu ortadan kaldıracak. Ben, sentetik biyonik bacağımın duygusal hisse de sahip olmasını umuyorum. Bunu hayal ediyorum. Bütün bunları bu gezegende protez kullanan yaklaşık 20 milyon insan için diliyorum. Kimsenin acı çekmesini istemiyorum.

n

 

n

 Her şeyi anladım ama insanla o biyonik uzvu nasıl birleştirdiğinizi anlamadım. Neticede o bir makine. Nasıl oluyor da sinir sistemi, o makineye hareket emri verebiliyor. Sonuçta makine cansız...

n

 

n

-Üç arayüz var. O sinirsel ara yüzler sayesinde, insanın sinir sistemi makineye komut verebiliyor. O biyonik uzuv, sinirlerimizle iletişim kuruyor. Gelelim o üç arayüze. Biri dinamik, biri mekanik, öbürü de elektrik. Dinamikte, biyonik uzuv bedenin bir parçasıymışçasına, kemik gibi hareket etmesi sağlanıyor. Mekanikte, biyonik uzvun vücuda bağlanması sağlanıyor. Elektrikte, biyonik uzvun sinir sistemiyle iletişimi kurması gerçekleştiriliyor.

n

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp