Top
Pervin Kaplan

Pervin Kaplan

pkaplan@htgazete.com.tr

29/10/2012

‘Özerklik değil, siyasi yapılanma gelecek’

Üniversite rektörlerine akademisyenleriyle paylaşmaları ve görüşlerini aktarmaları için gönderilen yeni YÖK Yasa Taslağı’yla ilgili akademisyenlerden itiraz sesleri de yükselmeye başladı. Görüştüğüm birçok akademisyen, yasanın üniversite ve akademisyen özerkliğine katkı yapmayacağını savunuyor.

2547 sayılı yasanın 30 yılı aşkın süredir üniversiteleri nasıl kısırlaştırdığı ortada. Hepsine aynı tip elbise biçen, Türkiye’yi üniversite özerkliği açısından hem OECD hem de Avrupa Üniversiteler Birliği raporlarında en alt sıralara çeken bu yasanın değişmesine itiraz eden yok. Dünyada artık YÖK benzeri denetleyen, kısıtlayan ve özerkliği ortadan kaldıran bir kurum bulunmuyor. Böyle bir kurum yerine bir koordinasyon merkezi oluşturulmalı.

Ancak yeni hazırlanan yasa taslağında YÖK’ün yetkilerinin kaldırıldığından söz etmek mümkün değil. Örneğin üniversitenin mütevelli heyet yani konseyle mi yönetileceğine akademisyenlerin oylarıyla karar verileceği söylenirken, isterse YÖK’ün üniversitenin hangi biçimde yönetileceğine de tek başına karar verebileceği vurgulanıyor. Bu durumda da YÖK’ün etkisinin kalktığından kim söz edebilir? Ya da adı Türkiye Yükseköğretim Kurulu olarak değiştirilerek, başına yalnızca Türkiye adının eklendiği bu kurum bünyesinde kurulacak Değerlendirme ve Daire Başkanlığı üniversiteler için hazırladığı raporda isterse onlara tanınan “öğrenci seçme, ders programını belirleme” gibi konularda kısıtlamalar yapabilecek ve faaliyet izinlerini kaldırabilecek. Bu durumda üniversitelerin özerkliğinden söz etmek mümkün mü?

Akademisyenlerin birçoğu yasanın sanki rektör seçimini yeniden düzenlemek üzere oluşturulduğunu, buna karşın akademik ya da bilimsel özerkliğin dikkate alınmadığını söylüyor. Bu akademisyenlerden biri olan Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. İbrahim Ortaş, yeni yasada getirilen başta rektör ve dekan seçimi düzenlemelerinin özerklik ve evrensel yükseköğretim anlayışıyla çekilişerek siyasi bir yapılanmanın önünü açacağı konusunda endişesini dile getiriyor.

Ortaş, özellikle birçok üniversitede akademisyenlerin oylarıyla seçilen dekanların üniversitelerde kurulacak konsey/mütevelli heyetler tarafından atanacağını hatırlatarak, “Beklenen, üniversitelerin ve fakültelerin daha özerk ve bağımsız olması iken, önerilen yönetim, konseye bağımlılık getiriyor. Fakülteler temel politikaları belirlemeden uzak, sadece yazışmaları yapan kurumlar haline dönüştürülüyor” diyor. Ortaş da konuştuğum birçok akademisyen gibi özellikle mütevelli heyet/konsey yönetimiyle ve bu yönetim dışında kalanların da rektörlerinin atamayla görevlendirilmesiyle birlikte üniversitelerin özerkleşmek yerine hükümetlerin kontrolüne gireceğinden endişeli. Seslerini duyurmaya başlayan akademisyenlerin başta bu noktalar olmak üzere eleştirilerine kulak vermek gerek.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp