Top
Pervin Kaplan

Pervin Kaplan

pkaplan@htgazete.com.tr

24/05/2010

Çocuklarımıza kaybetme duygusunu yaşatmamız şart mı?

BU sayfada da haberini okuyacaksınız. Dün, Galatasaray İlköğretim Okulu’nda önümüzdeki öğretim yılında ilköğretim birinci sınıfa  başlayacak 50 öğrenciyi
belirlemek için kura çekilişi yapıldı. Ailelerin çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak için “iyi bir okul peşinde koşmalarından” daha doğal bir şey olamaz.  Bunun için tıpkı dün 4 bin ailenin yaptığı gibi kuraya da katılırsınız. Üstelik Galatasaray İlköğretim Okulu için yalnızca girişte 500 TL veriyorsunuz. Sonra bir daha ücret ödemiyorsunuz. Karşılığında da çocuğunuz ilköğretim birinci sınıftan başlayarak, Fransızca ve sonra da İngilizce eğitim alıyor. İlköğretime başlayan 50 öğrencinin tümü, ardından sınavla girilen Galatasaray Lisesi’ne devam etme hakkına sahip oluyor.

İşte tüm bu nedenler dün Galatasaray Lisesi’nin bahçesinde toplanan 4 bin ailenin yüreklerini tutarak, şans topundan çocuklarının isimlerini temsil eden sayıların çekilmesini beklemelerine neden oldu.

Ancak benim anlayamadığım ve muhtemelen birçok kişiyi de rahatsız eden henüz yaşları 6 ve 7 olan çocukların o kura alanında ne işi olduğu. Galatasaray Lisesi’nin  bahçesinde ne kadar çok sayıda  çocuk vardı. Aileler kazandıklarında  çocuklarının yanlarında olmasını ve sevinçlerine ortak olmalarını istemiş  olabilirler. O yüzden de yanlarında çocuklarını getirmişler diye varsayabilirsiniz. Peki isimleri çıkmayan çocukların yaşadıkları... Henüz kaybetme duygusunun ne olduğunu bile tam olarak bilmeyen 6 yaşında bir çocuğa bu ezikliği yaşatmak ne derece doğru? Yanında çocuğunu getiren bir ailenin bunu
nasıl düşünemediğini anlamak mümkün değil.

Dün sayfayı yaparken fotoğraflara bakıyorum, kazanan anneler sevinçten ağlarken çocukları da ağlıyor çünkü ne olduğunun farkında değiller. İsmi kurada  çıkmayan küçük kız babasının kucağında, küçük oğlan annesinin göğsünde gözyaşlarına boğulmuş. Prof. Dr. Bengi Semerci’yle sohbet ediyoruz, kuralara ailelerin  çocuklarını götürmelerinin iki sakıncası olduğunu söylüyor: “Biri kayıp duygusunu yaşatmaları. Üstelik çocuk bunun kendisinin yarattığı bir şey olduğunu düşünür. İkincisi de çok küçük yaştayken sıralamaya girme ve oralarda yer almanın ve başarının emeksiz bir kura sonucu geldiğine inanır.”

Semerci’nin de vurguladığı gibi çocuklarımızın kayıp duygusunu yaşamalarını ve başarının da emeksiz şansla geldiği inancına sahip olmalarını istemiyorsak, bu tür buralara çocuklara haber vermeden  ve onlar yanınızda olmadan gitmek onların ruh sağlığı açısından daha doğru değil mi?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp