Top
Pervin Kaplan

Pervin Kaplan

pkaplan@htgazete.com.tr

18/02/2015

‘Açık’ seçeneği ile eğitimin dışına atılacaklar

 

ORTAOKUL ve lise öğrencileri için sunulan “açık ortaokul” ve “açık lise” seçenekleri ancak “olağanüstü olanaksızlıklar” söz konusu olduğunda gündeme gelebilecek bir uygulama iken bugün Türkiye’de bu seçenek örgün eğitimin “bir parçası” gibi velilerin karşısına çıkarılıyor. Oysa örgün eğitim çocukların kendi yaşıtları ile birlikte aynı ortamı paylaştıkları, sosyalleştikleri ve “okulun tüm bileşenleri” ile birlikte öğrenmeyi gerçekleştirdikleri bir öğrenme sürecidir.

Ancak Milli Eğitim Bakanlığı son iki yıldır başta açık lise olmak üzere öğrencileri bu modele yönlendirmeye çalışıyor. İki yıl önce sınavla herhangi bir liseye yerleşemeyen öğrencilerin üniversiteye hazırlanmak için akademik eğitim aldıkları “genel liselerin” kaldırılması ile başlayan “açık lise” bu yıl da TEOG yerleştirmelerinde bir kez daha velilerin karşısına çıkacak. Herhangi bir okula yerleşemeyen veya tercih yapmayan tüm öğrenciler açık liselere yerleşecek. Zaten son 4 yıl içinde açık lisede okuyan öğrencilerin sayısı 778 bin iken geçen yıl 1 milyon 306 bini aştı. Bu yıl yerleşemeyen öğrencilerin de açık liseye yönlendirmesi ile 1.5 milyona ulaşır.

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (BEPAM) geçtiğimiz aralık ayında büyük tartışmalara yol açan 19. Milli Eğitim Şûrası’nı değerlendirdiği raporda da “açık eğitimin” sakıncaları vurgulanıyor. Şûra’da alınan tavsiye kararlarının eğitimin temel sorunlarını tartışmaktan çok dönemin siyasi erkinin eğitim anlayışına göre şekillendiği vurgulanan rapordan bazı başlıkları paylaşmak istiyorum:

EĞİTİME ARA VERME HAKKI: Ortaokulda hafızlık eğitimi alacak öğrenciler için okula ara verme süresinin 1 yıldan 2 yıla çıkarılması öneriliyor. Bu sürenin sonunda öğrencilerin okula geri dönmesinin beklenmesi gerçekçi olmayacak, öğrenciler Açık Öğretim Ortaokulu’na ve Açık Öğretim Liseleri’ne yönlendirilmiş olacaklar.

DEVLET YÜKÜNÜ ATMAK İSTİYOR: Son yıllarda yeni kayıt sayıları 3 katına çıkan Açık Öğretim Ortaokulu ve Açık Öğretim Liseleri, öğrencileri örgün öğretimin dışında bırakma politikası olarak işlev görmekte. Bu politika, Şûra’da dile getirildiği şekliyle devletin, üzerindeki eğitim ‘yükünü’ hafifletmek için teşvik ettiği bir durum. Bu uygulamanın, kaç çocuğun ya da gencin zorla işgücüne katılmasını ya da evlendirilmesini kolaylaştırmış olduğu ayrıca araştırılması gereken önemli bir konu.

DEĞERLER EĞİTİMİ: Çocuğa düşünme ve sorgulama hakkı vermeyen ideolojik bir ‘değerler eğitimi’nin okul öncesinden verilmeye başlanması pedagojik açıdan son derece sorunlu. Ölüm ve ötesi gibi konuların soyut düşünme evresine geçmeyen çocuklarda yaratacağı kaygı bozukluklarını tahmin etmek güç değil. Bu öneri pedagojik anlamda ve çocuk hakları çerçevesinde kabul edilemez bir yaklaşım.

DİN DERSİ: Liselerde ayrıca Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin haftada iki saate çıkarılarak yüzde yüz oranında artırılması, Türkiye’deki tüm öğrencilerin Türk ve Sünni Müslüman kategorisinde algılandığının bir göstergesi.

FEN VE SOSYAL: Fen ve sosyal bilgiler derslerinin 4. sınıftan itibaren başlatılmasına, çocukların 10 yaş itibarıyla soyut düşünme aşamasına geçmesi gerekçe gösterilirken, din dersinin 1. sınıfta başlatılması başlı başına bir çelişkidir.

OSMANLICA: Osmanlıca öğrenmek, hiçbir şekilde karşı çıkılacak bir öneri değildir; ancak bu öğrenmenin hangi politik bağlamda ve hangi işlevsel amaçla gündeme getirildiği meselesini tartışmak daha doğru olacaktır. Çocukların bu politik meselenin bir nesnesi haline getirilmemesi gerekir.

ÖĞRETMEN NİTELİĞİ: Sık sık sözü geçen öğretmenlerin “niteliği” ya da “yeterliliği” gibi kavramlar, herhangi bir bağlamda kullanılmayıp yoruma açık bırakıldığından, bu kavramların farklı şekillerde yorumlanma ve öğretmenlerin haklarını zedeleyecek şekilde kullanılma olasılığı vardır. Öğretmen yetiştirme, eğitim sisteminin en temel konularından biridir ve Türkiye’de ne yazık ki henüz içi doldurulamamıştır.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp