Top
Özcan Tikit

Özcan Tikit

otikit@htgazete.com.tr

28/08/2017

Robinson’lar Türkiye’si

 

TÜRKİYE, adaları bol bir ülke değil. Toplumsal ayrışmalar bağlamındaysa gerçek bir adalar ülkesiyiz aslında. Adacıklardan oluşan bir ülkeden de ziyade aynı ananın rahminde hayat bulup dünyaya yelken açtıktan sonra nasıl olduysa birbirine sırt çevirmiş, küsmüş ergenleri andırıyoruz.

Herkes kendi adasına çekilmiş bir Robinson Crusoe adeta... Robinson’lar kendi küçük veya büyük adasında etrafta başka adalar yokmuşçasına yaşamak istiyor. Gerçekteyse zamanla yerlerini değiştiren dar zümreler dışında kimsenin memnun olmadığı hayatlar yaşanıyor.

Karşıda, sağda solda bir, hadi bilemedin en fazla birkaç kulaç uzakta farklı yaşayan ve düşünen adacıklar olduğu gayet net görülüyor... Gel gör ki buna rağmen kimse de ötekinin yanına yanaşmak, söyleyeceklerine azıcık olsun kulak vermek istemiyor. İşin tuhaf tarafı, kimsenin ötekine kulak vermeye yanaşmadığı bu adalar dünyasında herkes kendi mutsuzluğunun sebebini ötedeki adanın sakinlerinden biliyor.

Kimsenin bir başkasının karşılaştığı haksızlıklara, maruz kaldığı hakaretlere aldırış ettiği de olmuyor haliyle. Haksızlığa uğradığında canı yandığı için tepki verenin suçlandığı, derhal şeytanlaştırıldığı bir dünya bizimkisi. Empati veya uzlaşma kavramları ölmüş gibi. En iyi ihtimalle bu kavramlar buraları terk edeli yıllar olmuş. Bir gün geri dönecekleri de şüpheli açıkçası.

Ötekinin halinin sorulup yardım edildiği bir düzen ihtimalini direkt geçiyoruz dolayısıyla. Dert daha büyük ve göründüğünden de derinde anlaşılan. Öyle adacıklar var ki diğer bir adacığın hakkı çiğnendiğinde zil takıp oynama eşiğini bile geçmiş durumdalar. Başkasına yapılan haksızlığı kendilerine jest sayacak halde olanların bile olduğu bir dünya burası.

Türkiye’mizdeki adacıkların bu halinden dert yanıp gidişatın sonunun hayra alamet olmadığını anlatmaya çalışan iyimser işgüzarlar da yok değil elbette. Şu işgüzarlara kulak verilse, bir şeyler ya yavaş yavaş değişecek ya da değiştirebilecek durumda olmalarına rağmen değiştirmeyenler değişecek muhtemelen.

Neyse ki haset-husumet havasına teslim olmanın bugüne dek kimseye zarardan başka bir şey getirmediği gerçeği de biliniyor. Ama nedense yine de kimse bu gerçekle yüzleşmek istemiyor. Zaten esas sorun da burada başlıyor. Gerçekle, yani haset-husumeti diri tutan temeldeki çarpıklıklarla yüzleşip yanlışları düzeltmek, birbiriyle boğuşmaktan daha meşakkatli bir iş gibi geliyor Türkiye’nin Robinson’larına...

**************

KAYGAN İTTİFAKLAR

TÜRKİYE’nin etrafında kopan kıyametle nasıl baş etmeye çalıştığını anlatıp bayram öncesi canınızı sıkacak değilim. Bugünlük ufak bir özet kâfidir diye düşünüyorum.

Malumunuz Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY), 25 Eylül’de halka bağımsızlık isteyip istemediğini sorma kararı aldı. Ankara ise IKBY Başkanı Mesud Barzani’yi kararından vazgeçirmek için İran’la görüşüyor. Fakat mevzu gayet karmaşık ve bu işin yarını da var sonuçta. İran, Kürt Bölgesi’ni de Irak’ı da tümüyle arka bahçesi yapmak istiyor. Ankara da bu planı Kürt Bölgesi’ndeki alternatiflerin İran’cı olduğunu bildiği için Türkiyeci Barzani’yi yine de güçlü tutmaya çalışıyor. Daha geçen hafta Türkiye, Erbil’e bölgenin en büyük vize ofisini açtı. Bu adımın temelinde de aynı hesap yatıyor.

Kafanız biraz karıştı belki ama daha bitmedi. Irak ordusu Telafer’e girdi. Türkiye, Türkmen kenti Telafer’in İran’cı Haşdi Şabi’ye geçmesini istemiyor haliyle. Ankara’ya gelen ABD Savunma Bakanı’ndan bu konuda İran’a karşı destek istendi.

Şimdi gelelim Suriye’ye. İdlib’in El Kaide’den alınması için YPG’nin bir kez daha ABD tarafından kullanılması riski var. Rusya da şüpheli sinyaller veriyor. Ankara riski minimize etmek için bu cephede bir kez daha İran’la yakınlaşıyor. Ama dediğim gibi sadece yakınlaşıyor, ötesi mümkün görünmüyor. Anlayacağınız Irak ve Suriye’de mevsim yaz, hava yağışsız olsa da ittifakların zemini hayli kaygan görünüyor.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp