Top
19/01/2017

Oray Eğin - Kaçak patronun bavulundan ne çıkacak - HABERTÜRK

 

Başar Arslan da kaçmış. FETÖ’nün Ergenekon, Balyoz gibi davalarında özel olarak kullandığı Taraf Gazetesi’nin sahibi şimdi bulunamıyor. Kendisine Taraf Gazetesi’nin manşetlerinden biriyle seslenmek isterim: “Daha karpuz kesecektik...”

Hâlâ Taraf Gazetesi operasyonunun kodlarını tam olarak çözemedik. Bu iş Ahmet-Mehmet Altan’ı ya da kendi egosuna yenilen zavallı bir taşeron Mehmet Baransu’yu hapse atarak kapatılacak bir konu değil.

Zira Taraf sıradan bir gazete değildi; özel olarak FETÖ’nün operasyonlarını kamuoyuna aktarmak ve ikna etmek, mesajı yönetmek için kurulmuştu. Örgütün kendisinden bağımsız gibi görünen bir gazeteye ihtiyacı vardı, Taraf bu ihtiyacı giderdi.

Sahte belgeleri hazırlayıp insanları tutuklayanlar kadar bu belgeleri manşetlerine taşıyan, Türk ordusunun cami bombalayacağı gibi yalanları yazan Taraf Gazetesi’nin de süreçteki sorumluluğu tartışmasız. Öyle ki, Taraf iddianamelerde bile yer almayan yalanlarla yıllarca bilgi kirliliği yaptı.

Hâlâ merak ediyorum, Göztepe’deki evinde oturup yüz binlerce satan uyduruk aşk romanları yazan Ahmet Altan’ı ne dürttü de böyle bir yükün altına girdi?

ABD’deki rahat hayatını bırakıp neden Türkiye’ye döndüğünü anlamadığım Yasemin Çongar’ın onu baştan çıkardığı kesin.

Orhan Pamuk’un Nobel almasından sonra belki aynı şiddette bir deprem yaratmak istedi... “Askeri vesayeti yıkan gazeteci” diye uluslararası arenada kim bilir nasıl bir madalya bekliyordu?

Hadi onlarınki ego diyelim...

Peki Başar Arslan nasıl bir anda gazete sahibi oluverdi? Büyük gruplar bile yazılı basına girmekten kaçınıyor, çünkü kârlı bir iş değil.

Adını hiç kimsenin bilmediği bir kitapçı sahibiyken Başar Arslan önce astronomik ücretle Ahmet Altan’ı yayınevine transfer etti... Ardından İstanbul’un belli merkezlerine yayılarak kitabevleri açtı. Sonra da gazete patronu oluverdi.

Taraf bir gazete değil, FETÖ’ye meşruiyet kazandıran, eylemlerine zemin hazırlayan bir araçtı.

Gizemli bavullarla servis edilen belgeler bir yana, FETÖ’cü polisler Emrullah Uslu ve Önder Aytaç açık açık, kendi adlarıyla Taraf’ta yazar yapılıp örgütün propagandasını yaptılar, planını adım adım işlediler...

Bütün bunlar nasıl oldu?

Şimdi artık kendi mahallesinden kovulan Taraf’ın eski yazı işleri müdürü Yıldıray Oğur belki itirafçı olup bu soruları yanıtlar.

 

BAŞKAN'IN MİKROBU

Amerikan Başkanı yılda ortalama 65 bin el sıkıyor. Mevcut Başkan Barack Obama, zamanında kendisine George W. Bush’tan gelen en iyi tavsiyenin dezenfektan el jeli kullanmak olduğunu söylemişti.

İki başkan ilk kez bir araya gelip el sıkıştıklarında Bush çantasından jeli çıkarmış, hemen eline sürmüştü.

Bush’un el sıkışma hassasiyeti Haiti’de Bill Clinton’la çıktığı bir gezide de göze çarpmış, halktan biriyle el sıkıştıktan sonra elini Bill Clinton’ın gömleğine silmişti.

Cuma günü başkanlık görevini devralacak Donald Trump mikrop kapma konusunda belki de en hassas, hatta takıntılı ünlü.

Bu aralar Rusya’da bir otelde “altın duş” fantezisi tartışılıyor ya... Kendisini “Ben germafobum” diye savundu.

Hakikaten de Trump, oğlunun, öğretmenlerinin elini bile sıkmıyor. Özellikle onların hasta öğrencilerden mikrop taşıdığını düşünüyor.

Trump ünlü olmanın en büyük dezavantajlarından birinin sık sık el sıkmak olduğunu da defalarca dile getirdi. Cuma günü devir-teslim bir kâbus olsa gerek.

#görünceşaşırdıklarım

REHA'NIN ŞORTU 

Dün bir arkadaşımdan mesaj geldi, Bebek’te Reha Muhtar’la oturuyorlarmış. Hemen üzerinde ne olduğunu sordum... Ama yanıt gelmedi. Bir dönem fular ve sivri topuklu ayakkabılarıyla kendi tarzını geliştiren Reha Muhtar son zamanlarda yeni bir imaj yaptı. Nereye giderse gitsin, hava nasıl olursa olsun basketbol şortuyla geziyor. Amerikan üniversite kampuslarında “jock” denen ve genellikle de okulun spor takımlarında yer alan gençler, kar kış demeden terlik ve şortla dersten derse girerler. Çok üşüyen biri değilim, mont ve tişörtle 0 derecede sık sık gezmişliğim var ama bu kampus jock’larını hiç anlamadım. Tabii kıskandım da. Güneş yüzünü azıcık göstersin, hava buz gibi de olsa şortla adeta kendilerinin ne kadar dayanıklı olduğu mesajını verirler. Reha Muhtar’a jock demek epey güç, ama yılbaşı günü bile çocuklarıyla Bebek’te her zamanki masasında basketbol şortuyla oturması epey iddialı bir mesaj değil mi? Kim bilir, “kendisinden konuşturma uzmanı” olan gazetecinin yeni kostümü belki de bir iletişim stratejisidir. İşte, benim bile dikkatimi çekti.

 

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp