Top
Dicle Keskinoğlu

Dicle Keskinoğlu

dkeskinoglu@htgazete.com.tr

08/11/2017

Artık katiyen ölmek istemiyoruz

 

Elbette kimse ölmek istemiyor. Akli dengesi tıkırında hiçbir kul, takdir edersiniz ki, durup dururken “Allah aşkına öleyim” demez. Ancak şöyle de bir durum var. Bugün 90’larının hükmünü süren, ya da tam sürecekken kısa süre önce 80’lerinin baharında dünyasını değiştirenler, ölmeyi istedi. Şöyle ki, dünyaya yaşam döngüsünün fazlasıyla bilincinde geldiler. Ölmek, doğmak kadar adettendi. Normaldi, kaçınılmazdı, söylenmek yerine hayatı kısımlara ayırmak, vadenin bitiş tarihini az çok kestirmek gerekirdi. Misal anneannem ve arkadaşları... 65 yaş kartının çıkışını adeta kutladılar. Nihayet yaşlı olarak anılmaktan resmen gurur duydular.

Renksiz ve sevimsiz ortopedik ayakkabılar, yeni adım atılan bir ülkenin bayrağı gibiydi. Cümle aleme, “ben artık yaşlıyım evladım” demekte hiç bir sakınca görmediler.

“Anneanne şu çorabının açık rengini giysen, daha iyi olmaz mı?” diye sorsam bana; “tam yaşlı rengi, ben de artık yaşlı değil miyim?” der, yaşlılığa özenecek noktaya gelirdiniz.

Garsona “küçük” diye seslenirlerdi. Ne de olsa, onlar herkesten büyüktü, haklı bir gurur söz konusuydu. Yaşlılara küçümseyerek değil, aksine gözlerde daha da büyüterek bakılan, gençliğin dört bir yandan yüceltilmediği, “normal” ve keyifli günlerdi. Ne zaman üstü açık araba içerisinde, saç ektirmiş ve koleston 8/5 tonunda saçını boyatıp, “aslında sarışındım, beyazlamadı” numarası çeken ergen amcaları görsem, aklıma rahmetli dedem geliyor.

O zaman farkında değildim, fakat amma asil yaşlanmışlar. Öyle ki, yaşlılığı, renkleri, kokusu, giyim tarzları, yakışanı, yakışmayanı olarak gruplara ayırıp yaşamışlar. Dedem kalkıp kot pantolon giymezdi mesela. Hem gayri ciddi, hem de genç işi bulurdu.

Cebinde daima pamuklu mendili olurdu, cepli gömlek giyerdi, not defteri taşırdı, ne bileyim ben her haliyle yaşlıydı, kabullenmişti ve huzurluydu.

Şimdinin yaşlıları; genç mi, yaşlı mı, ergen mi, liselik mi, müzelik mi anlamak mümkün değil. En önemli ortak özellik de şu; bırakın istemeyi, ölüm fikrini akıllarına dahi getirmiyorlar. Yaşlanmaktan korktukları için daha tamamlanmamış bir dönemleri daha olduğunu sanıyorlar. Yaşlılık ünitesine bir türlü adım atmıyorlar ki, artık bu dünyadaki her şeyi tamamladım, ne zaman gelirse kabulümüz desinler!

150 YIL YAŞAMAK MÜMKÜN

Pazar günü Sertab Erener’in Ayşe Arman ile yaptığı röportajı okudum. “100 yaşına kadar yaşayacağım, yaşlanmayacağım” diyor. Telomer diye bir tedaviye başlamış, 150 yaşına kadar yaşamanın bile mümkün olduğunu söylüyor. Dediklerine bakılırsa buralarda bayağı kalıcı. Aklına koymuş, gitmeye katiyen niyeti yok. Hoş sadece ona has bir durum değil, kimsenin yok.

Şimdi düşündüm de, benim etrafımda 65 yaş ve üstü çok insan var ama aralarında yaşlı yok.

Dünyanın gitgide daha da yaşanmayacak bir mekan haline gelmesine rağmen, insanların kazık çakma talebinin de buna keza artması ironik değil mi?

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları